Sanık 237 – Mehmet Sancar Gürci – 1.

8. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması Birincisi

“Ölürüm. Yeniden doğmak üzere…”

 Soğuk ve karanlık bir odanın içindeydim. Bir sandalyeye oturuyordum. Önümde bir masa ve onun üzerinde cılız sarı bir ışık yayan lamba vardı.

“Sanık 237. Sorgulama başlamıştır. TİN adıyla anılan seri katil sen misin? Söyle!”

 Ses masanın diğer tarafında duran polis olduğu belli olan bir heriften geliyordu.

“Hayır… Yani hayır… Ben katil değilim.”

“O adamları öldürmeni anlarım. Kadınları… Neyse. Ama neden o çocukları da öldürdün?”

 Terliyordum.

“Ben…”

 Burası kesinlikle bir simülasyondu.

“Söyle itiraf et! Sekiz yıldır seni arıyoruz. İtiraf…”

Karşımdaki adamda simülasyondaki bir polisti. Belki gerçek biri bile değildi.

“Ben…”

 Adam yerinden kalkıp boğazıma yapıştı. Bir ağız dolusu küfür etti.

“Söylesene robot! İtiraf et!

“Ben… Ben hatırlamıyorum.”

“Biri seni uzaktan kontrol mü ediyordu yoksa. İtiraf et!”

“Ben…”

 Ağlamaya başlamıştım.

“Ağlıyorsun ha? Demek ki senin gibi yapayların da duyguları oluyormuş. Keşke bu duygular o zavallıları öldürürken de olsaydı.”

Polis, odadan çıktı. Lambanın yaydığı cılız ışık kayboldu. Karanlıktaydım. Adamın söylediklerini kafamda sürekli tekrarlıyordum. Ama sorduğu sorulara cevap veremiyordum. Çünkü hatırlamıyordum.

HATIRLA! ONLARI NASIL HALLETTİĞİNİ HATIRLA!

Hangi yılda olduğumuzu bile hatırlamıyordum. 2102? 2103? Ama kesin milenyumdan birkaç yıl sonrası olmalıydı.

HATIRLA! ŞU ASİT SİLAHIYLA ÖLDÜRDÜĞÜN HERİFİ HATIRLA!

Buradan önceki hayatımı düşünmeye başladım. Bir şeyler hatırlıyordum. Anaşehir’ in güney kısmında lüks denilebilecek bir evde kalıyordum. O ev efendime aitti. Efendim, orta yaşlarında bir insandı. Her hafta başı bana para verirdi. Bunları düşünürken uyuyakaldım.

“Uyan! Uyansana robot!”

Uyandığımda karşımda iki adam duruyordu. İkisi birbirinin aynısıydı. Aralarından biri

“Gidiyoruz. ” dedi. Kolundaki küçük saati çevirmeye başladı. Bulunduğum ortam değişmişti. Apaydınlık bir yerde, koskoca bir salonun ortasındaydım. Sağımda solumda, önümde arkamda insanlar vardı. Etrafa baktığım sırada büyük bir “pat” sesi duyuldu.

“Duruşma başlamıştır!”

Bir mahkeme salonunun içindeydim. Daha deminki “pat” sesini çıkaran herif -sanırım hakim oydu- bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum. Anlık bir algılama sorunu yaşamıştım.

“Sanık 237. On yetişkin erkek, sekiz kadın ve iki çocuğu öldürmekle suçlanıyorsun…”

“Hatırlamıyorum.”

“Hatırlamadığını biliyoruz 237. Ama hatırlayacaksın.”

Yanımdaki iki polis, iki koluma da bir saat taktılar ve o saatleri aynı anda çevirdiler. Bulunduğum ortam yine değişmişti. Müstakil bir evin bahçesindeydim. Karşımda orta yaşlarında olduğu belli olan, elleri iple bağlanmış dört kadın duruyordu. Bana doğru “Dur! Ne olur yapma!” çığlıkları atıyorlardı. Onlara “Hayır! Ben size zarar vermem.” dedim. Ama onlar beni ne görüyor ne de duyuyor gibiydiler. Arkamdan bir adam geldi ve önüme geçti. Kadınlardan birinin saçından tutup ağzına silahı koyup…  O sırada diğer kadınlar çığlıklar atıp ağlıyorlardı. Ve sıra diğer… Adam yüzünü döndü ve o an anladım. O adam bendim. Artık hatırlıyor gibiydim.

DEMEK HATIRLIYORSUN!

Kendimi izliyordum ama o ben değil gibiydi. Yani ben cani biri değildim. Kimseyi incitmeyi istemeyen biri bunu nasıl yapardı. Ama o an hatırlıyordum. O kadınları ben öldürmüştüm.

EVEEEEEET! ŞİMDİ HATIRLIYORSUN.

Kafamda oradan oraya dönüp duran bir ses vardı. İçimde sanki benden başka bir ben vardı.

BENİ DE HATIRLAYAKSIN!

Kollarımdaki saatler kendiliğinden dönmeye başladı ve yine mahkeme salonunda belirdim.

“İtiraf et! O kadınları sen mi öldürdün?”

“Evet. Ben…”

“Diğerlerini de göreceksin. Ve bize itiraf edeceksin!”

Tekrar etrafıma bakıyordum. Bana nefret gözleriyle bakan insanları görüyordum. İçlerinden neler geçiriyorlardı acaba. Karşılarında bir katil bir  vardı. Hem de suçunu itiraf etmiş bir katil. Ama sadece öldürdüğüm dört kadını hatırlıyordum. Sanırım daha hatırlamadığım çok kişiyi öldürmüştüm.

LAZER BIÇAĞINI HATIRLA!

Kolumdaki saatler tekrar dönmeye başladı. Ortam yine değişti. Bir müstakil evin içindeydim. Karşımda üç erkek ve üç kadın, elleri bağlı bir şekilde duruyorlardı. Üzerlerinde gelin ve damatlıklar vardı. Diğer ben, onlara karşı küfürler savuruyordu. Elinde lazer bıçağı vardı. Küfürler savurmayı bitirip onlara karşı şeytani bir gülüşle bakmaya başladı. “Ben bir ruhum. Beni sadece ben size görünmek istediğimde görebilirsiniz!” diye bağırdı. Elindeki lazer bıçağıyla hepsini… Titriyordum. Bunları da o an hatırlamıştım. Sanki biri belleğimden bu anları silmişti. Ama bir şekilde tekrar hatırlıyordum. Diğer ben, öldürdüğü kişilerin alınlarına asit kalemiyle “TİN” yazdı. Yüzündeki gülümseme arttı ve daha da artıyordu.

Kolumdaki saatler tekrar dönmeye başladı. Tekrar mahkeme salonundaydım. Hakim bana bir şeyler söylüyordu. Ortam değiştirmenin sersemliğiyle onun dediklerini anlamadım.

“İtiraf et!  Üç kadın ve üç erkeği sen mi öldürdün?”

Ve yine…

“Evet. Ben…”

Kollarımdaki saatler birkaç kez daha döndü. Yine aynı müstakil evden mahkeme salonuna ortam değiştirip durdum. Diğer ben acımasızdı. Öldürdüğü kişilerin alnına asit kalemiyle “TİN” yazıyordu. O kurbanları öldürülürken görmek bana tarifsiz acılar yaşatıyordu. Ama hatırlıyordum onları öldüren bendim.

TABİİ Kİ SENDİN, TABİİ Kİ BENDİM!

Kollarımdaki saatler tekrar dönmeye başladı. Ama bu sefer o önceki müstakil evde değil, çok daha lüks bir evin içindeydim. Karşımda yaşlı bir adam ve kadın vardı. İkisinin de elleri bağlıydı. Yaşlı adam, diğer bana (cani bana)  “Bu sen değilsin. Sen bize bunu yapmazsın!” diye bağırdı. Diğer ben, “Evet, o yapmaz ama ben yaparım.” dedi. Kadın çığlıklar atıyordu. Yaşlı adam, “Bana ‘efendim’ derdin. Hatırlasana!  Efendini hatırlamıyor musun?” dedi. Diğer ben, yaşlı adamın gözlerine bakıp kısık bir sesle “Benim hiçbir zaman efendim olmadı.” dedi. Ve arkasındaki asit silahının namlusunu adamın ağzına koydu. Ve tetiği çekti. Yaşlı adam, on saniyede eridi ve bir hiç oldu. Ve sonra yaşlı kadına… Yine aynı şey oldu. Tam o sırada küçük ayak sesleri duyuldu. Bulunulan odanın kapının aralığından odanın içine bakan iki çift göz gözüktü. Sonra o gözler kayboldu. Diğer ben o odadan çıktı ve başka bir odaya girdi. Beş odayı daha aradıktan sonra yataklı bir odaya girdi. Yine yüzünde o şeytani gülümseme belirdi. Yatağın altına eğildi. Orada iki erkek çocuğu vardı. Çocukları yatağın altından çıkardı. Ve arkasındaki asit silahını çıkarıp… Hayır bunu izleyemezdim. Bu yaşanmış olamazdı. Bir kişi her ne olursa olsun bu kadar cani olamazdı. Bunları yapan kendimden tiksindim. Artık her şeyi hatırlıyor gibiydim. Kendime lanetler okuyordum.

İŞTE, HATIRLADIN!

Kollarımdaki saatler dönmeye başladı. Yine mahkeme salonundaydım. Hakim yine aynı soruyu sordu ve ben yine aynı cevabı verdim.

“…ama her şeye rağmen bunları yapan ben olamam. Ben, böyle cani… Ben insanları… Ben efendimi… Ben çocukları öldüremem. Ben öldürmek üzere programlanmadım.”

“Biliyoruz, Sanık 237. Doğruyu söylemek gerekirse onları tam olarak sen öldürmedin 237. Onları bir virüs öldürdü. Senin içine giren bir virüs. Senin hafızanı ve sana yaptırdıklarını silen bir virüs. Biz bu simülasyonda gördüğün herkes, aynı kişiyiz. Bir tek sen farklısın. Ve bizim kararımız şu ki virüsün silinmesi için resetlenmelisin ve yeniden doğmalısın.”

“Ölürüm. Yeniden doğmak üzere…”

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 224
Bu hafta: 1960
Toplam: 345334