Facebook Topluluk
Ziyaretçiler
Fornoxlu’nun Dünya Anıları – Atakan Güngör
2.Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması
On yıllar önce Fornox Sistemi’nden yola koyulmuştum. Gezegenimizi mor atmosferiyle, altın renginde topraklarıyla ve o muhteşem yeşil rengindeki günbatımıyla, yaşamım boyunca yaşayabileceğim en güzel gezegen diyordum. Ancak Dünya gezegenini gördükten sonra, güzellik ile ilgili bakışım çok büyük açıda değişmişti.
Varmıştım uzaklardaki bu gezegene, beyaz büyük bir cismin -daha sonra bunlara uydu adı veriliyormuş, onu öğrendim- yanından geçerek iniş sistemlerini devreye soktum. O atmosferden giriş yaptığımı, sürtünmenin çıkardığı sesten anlamaya başlamıştım.
İniyordum. İniyordum mavi yeşil gezegenin, mavi yüzeyine doğru. Tek başımaydım bu karavanda. Siyahtan, maviye dönüyordu gökyüzü. Yanıyordu karavanın dışı. Az az yeşil kısmı görmeye başladım. Bir şehrin siluetini çok azda olsa görmüştüm. Şehir yanıyordu.
Mavi yüzeye çok az mesafe kalmıştı. Kavuşuyordum sana sevdiğim, kavuşuyordum! Kaç yıldır senin özleminle yollardaydım sevgilim! Ama bir saniye… Bu mavi yüzey sert değildi! İçine doğru gömülüyordum. Bu mavilik yere girerken dışardan en son patlama sesi duymuştum.
Patlama sesleri, bizim gezegenimizde büyük bir şenlik olduğunda duyulurdu. Burada da öyle varsayalım şimdilik. İçine girmiş olduğum, mavi sıvının içinden çıkmam gerekiyordu. Ne yapabilirim diye düşünürken, kendi gezegenimde, belki karavanımın dış kısmında sıkıntı oluşur diye gfereehuu kıyafetimi yanıma almıştım.
Giydim gfereehuumu, attım kendimi denizlere. Denizin ısısı nasıldı bilemiyordum. Her yerde yagahsy -siz plastik poşet diyormuşsunuz- dolaşmaktaydı. Yavaş yavaş ilerlerken mavi sıvının rengi, yeşile döndüğünü görüyordum. Yeşil sıvının içinde, saydam renkli, pis canlılar gezmekteydi.
Bu kötü sıvının içinde yüzmekteyken, aniden, gfrereehuumun camı sert bir yere çarptı. Bir kez daha denedim, ama bu sert şey bana geçit vermedi. Yukarılardaki çıkıntılara dört elimin ikisini attım ve yükseldiğimi fark ettim. Sonra devam ettim diğer ellerimle çıkıntılara dokunmaya. Bir süre sonra fark ettim ki, bu sıvının üzerindeydim. Gfrereehuumun, beni itmesi için bazı sistemlerini çalıştırarak, kendimi o sert yüzeye doğru bıraktım.
Kaskımı çıkardım, çıkardım ama birde neler gördüm… Geldiğim şehirde bir savaş vardı. Bir ses duydum.
“Poios eíani aftós! Piáse aftó!” diye bağırdı bir kişi. Daha sonra on, on bir kişi, ellerinde garip cisimler olan kişiler, bana doğru koşmaktaydılar.
Ben hareket etmemiştim. Mavi üniformalılar, karşımdaydılar. Piáse aftó! Diye bağıran adam, bağırdı bana, “Teslim ol!” diye. Ben kelimeyi anlayamadığım için seslenmedim. “Konuşsana köpek!” dedi ve suratıma vurdu. Ben kelimeyi yine anlamamıştım. “Yunanca biliyor musun?” dedi, sonra yine gevelemeye devam etti.
Bizim gezegenimizde bir surata vurmak, hoşgörü sayılırdı ama bu adamın hislerinden anladığım kadarıyla bana o niyetle davranmadı. Şerefsiz,
“Párte ton stin ágria!” ** diye bağırdı.
Beni karanlık, depomsu bir yere götürmüşlerdi. Kıyafetlerim üstümdeydi. Bir şeyler mırıldandılar ve daha sonra bıçakla üstümdeki kıyafeti delmeye çalıştılar, ancak delinmedi. Götürdükleri yerde bazı esirler vardı ve benimle konuştukları dili, bu esirler, daha iyi konuşabiliyorlardı. Mavi üniformalılar, bana ve diğer esirlere kötü hislerle davranmaktaydılar. Yemekler bana göre lezzetliydiler ama, diğer esirlerin düşüncelerinden, onlara göre pis ve organizmalarına zararlı olduğunu anlayabilmekteydim.
***
İçeriye giriş yaptıktan beş gün sonra, dışarıda bir hareketlenme olduğunu sezdim. Arkamda olan bir delikten dışarıda ne olup bitiyorsa izleyebilmekteydim. Mavi üniformalılardan bir kişi, haki renginde üniforması olan, kızıl bayraklı bir kişi tarafından bıçaklandı.
“Yaşa Mustafa Kemal Paşa!” diye sevinmekteydi yanımdakiler.
Çok geçmeden, giriş yaptığım kapıyı, kızıl bayraklılar açtı. Herkesin kilitleri tek tek açıldı. Sıra bana geldiğinde kapı açıldı, açılmasına fakat, karşımdaki organizma benden korkmuştu. Ateş açabildiği o şeyi benim üzerime tutup sıkacağını sezdim ve onu itip kaçtım. “Komutanım!” diye bağırdı. Karşımda daha cübbeli biri duruyordu. Onu ittirdim. Koşmaya devam ettim. O komutanım denilen organizma, ateş etmeye başladı. Ben de sarmal şekilde koşmaya.
Mavi sıvıya doğru koştum. Gfrereehuumun itiş sistemlerini devreye sokup, uçmaya başladım. Karavanımın olduğu konuma geldiğimde, gfrereehuunun iç ışıkları ve sesleri öttü. Aşağıya doğru indim.
Mavi sıvıya girdim, karavanıma doğru yol almaya devam ettim. Kapıyı açıp, içeriye girdim. Karavan hafif sıvı almıştı, sıvı anlayamadığım şekilde beyazdı, tahliye ettim. Daha sonra köpükler çıkararak göğe doğru yükseldim ve bu pis, iğrenç gezegenden ayrıldım. Gelmez olsaydım.
Son
* Poios eíani aftós! Piáse aftó! Yun.
Bu kim! Yakalayın şunu!
**Párte ton stin ágria! Yun.
Götürün şu yabaniyi!
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar