KAYIP KLAN – Bölüm 3 – Mustafa Âli Targaç

Soruşturma

Omdolant, Robon Delegasyonu’nun Başkanı olarak ekibinin her hareketinden sorumluydu. Her ırk ve klan parlamentoya üç delegeyle, projelere ise yüze yakın bilim adamı ile katılıyordu. Güvenlik güçleri  dış mekan görüntü kayıtlarından acil çıkıştan üç Robon’un çıktığını  saptamış, Ka’frola, Ku’nilia ve Toryukan’ın izini kolay bulmuşlardı. Sorguda koridordan geçip gittiklerini, olayı görmediklerini söylemişti üçü de. Gizli Servis IKU’dan iki Selanoron kadını kaçanların onlar olmadığını teyit etmişti. Katil yaratıkların tarifi hiçbir yanılgıya yer vermeyecek kadar netti. Ölüm raporları da pençe izlerini belirlemişti. Tanıklar güvenilirdi. Yine de dikkatli davranıyorlardı güvenlikçiler. O gece yaşanan kol güreşini öğrenmişlerdi. Kesin deliller bilinmeyen vahşi yaratıkları işaret etse de olayın büyümesinden, daha çok da İmrox Punlar’ın intikam girişiminden çekiniyorlardı. Olayın ardından parlamentodaki ofisinde Delegasyon Başkanı Omdolant’ı bu yüzden ziyaret etmişlerdi. İki klan arasında çatışmayı önlemek için bütün tedbirleri almakta kararlıydı güvenlik güçleri.

Robon Delegasyonu en kalabalık ekiplerden biriydi. Son günlerde katılanlarla sayıları 131’i bulmuştu. Güvenlikçiler geldiğinde Omdolant ve Orkundena gerçekleşebilecek çatışmadan uzak durulması konusunu konuşuyorlardı. Bu olayda Robonlar’ın hiç suçu yoktu. Kışkırtma sonucu çıkmıştı olay. Komplo kurulmasaydı bütün bunlar yaşanmazdı. Tırmanması hem Robon çıkarlarına, hem de kulüp çalışmalarına zarar verirdi.. Oysa Robon çıkarları kadar kulüp çalışmalarına da önem veriyorlardı. Kulübün faaliyetinin engellenmesini asla istemezlerdi. Güvenlik güçlerinin, iki klanın karşılaşmaması için farklı bölgelerdeki bar ve eğlence mekânlarına gidilmesini, böylece karşılaşma olasılığının azalması teklifine itiraz etmediler. En büyük sakınca, kalınan mekânların oldukça yakın olmasıydı. Yönetim İmrox Punlar’ı daha uzağa kaydıracağını söylemişti. Çünkü onların sayısı sadece 58’di. Ölenlerin yerine daha kalabalık bir ekip gelir endişesi vardı güvenlikçilerde. Karma kentte sorunlar birden bire kaynamaya başlamış, durulmuyordu…

Lindeoryun kentinde güvenlik görevi yönetim tarafından Orzéog Klanı’na verilmiş, bütün ırk ve klanlara eşit mesafede olması için tek bir klan tercih edilmişti. Şimdiye kadar yürüttükleri görevde hiç ayırımcılık yapmamışlardı. Bu da memnuniyet yaratıyordu. Şehirde bin güvenlikçi görev yapıyordu. Suç oranı yüksek sayılmazdı.. Tüm delegasyonlar ve tarafsız klanların ticaret temsilcileri kendi ekiplerinin davranışlarını kontrol altında tutuyorlardı. İmrokx Pun anlaşmazlığı ile birlikte kentte de adeta suç patlaması olmuştu. Fakat yine de, şehir yeniden kurulduğundan beri ilk kez ölümle sonuçlanan bir olay yaşanıyordu…

Öldürülen beş İmrox Pun’un cenazeleri o gün sessiz sedasız gezegenden gönderildi. Tören yapılmamıştı. Törenler kendi medeniyetlerinde yapılacaktı. Kentte kasvetli bir hava sürüyordu. Her an yeni olaylar beklentisi vardı. Yönetim tansiyonu düşürmeye çalışıyordu.

Gün, bütün delegasyonlarda alışılmadık bir sessizlik ve tedirginlik içinde geçti. Hiç olmadıkları kadar huzursuz olmuştu şehirde yaşayanlar. Üç çalışma gününün ikisi bu sıkıcı havada, fakat olaysız geçti. Çalışma saatleri bitiminde İmrox Pun’lar ortadan kayboluyorlardı. Kendilerine ayrılmış barlara ve eğlence yerlerine de uğramıyorlardı. İkinci günün gece yarısı Robonlar’ın kaldığı bölümüm girişinde bir patlama oldu. Birkaç Robon hafif yaralandı. Aslında bir gözdağı niteliği taşıyordu ama, daha çok maddi hasar büyüktü. Çatışma gizliden gizliye tırmanıyor görünüyordu.

Yönetim, bir süre kullanılamayacak duruma gelmiş bölüm yerine Robonlar’a şehrin diğer tarafından yeni bir bölüm verdi. İmrox Punlar’ın yerini değiştirmekte başarılı olamamıştı. Onur meselesi yapmış, kabul etmemişlerdi. Sanki patlamanın amacı Robonlar’ı kaçırmaktı. Bomba farklı yere konsaydı, çok sayıda ölüm gerçekleşebilirdi. Yönetim de bunun farkındaydı..

Patlayıcının kente nasıl girdiği konusunda bir bilinmezlik vardı. Patlama ile ilgili ön araştırmalar sonuç vermeyince yönetim sinirlenmeye başladı. Bunu İmrox Punlar’ın yaptığını biliyor, fakat delil bulamadıkça suçlamada bulunamıyordu. Bu sinsi saldırı Robonlar’ı çok kızdırmıştı. Taşınmaya Hekuteh ile Ka’frola karşı çıktıysa da Omdolant onları ikna etmeyi başardı. Tırmanış istenmiyordu. Yine de belâ giderek büyüyordu…

Üçüncü çalışma günü alışılmadık bir olayla başladı. Şehir yönetimi dikkatleri başka yöne çekmek ve tansiyonu düşürmek için bütün reklam panolarına çöl yarışlarının yapılacağını bildiren afişler asmıştı. Çöl yarışları madencilerden kalma çok eski bir geleneksel yarıştı. Çölde, tek kişilik yelkenli küçük araçlarla yapılıyordu bu yarış. Yarışın dokuz gün sonraki tarihte yapılacağı bildirilirken kayıtların yarıştan bir gün öncesine kadar yaptırılması isteniyordu. Bu ilân çok yadırgatıcıydı, çünkü eski madenci şehri yeni amaçlarla kullanılmaya başladığından beri yönetim tarafından hiçbir etkinlik tertiplenmemişti. İlk kez gerçekleşecek böylesine bir yarışa katılacaklar Yönetim Merkezinden alacakları şartnameye uygun olarak aracını kendisi hazırlayacaktı. Çok çetin görünüyordu parkur. Yarış tahminlerin tersine umulandan daha fazla ilgi görmeye başladı…

Taşınma Robon gurubunda büyük huzursuzluk yaratmıştı. Omdolant fikir ayrılıklarını önlemeye çalışıyordu. Oysa kulüp başkanı Hekuteh’in başını çektiği şahinler yumuşak davranılmasına çok kızıyor, “İstedikleri savaşsa, savaşırız…” diye diretiyorlardı. Onlara göre Robonlar nasıl davranırlarsa davransın İmrox Punlar rahat durmayacaklardı. Patlama bunu çok açık biçimde göstermişti.

Öğleye doğru Galaksiler Arası Siyasal Güç Birliği Baş Temsilcisi parlamentoda Robon Delegasyonu Başkanı Omdolant’a resmi bir ziyarette bulundu ve İmrox Punlar’ın başvurusu üzerine Güç Birliği’nden beş İmrox Pun’un öldürülmesi olayının araştırılması konusunda özel müfettişler gönderilmesini istediğini bildirdi. Gelen müfettişler bomba olayını da araştıracaklardı..

Omdolant ziyaret sona erince bir süre düşünceli kaldı. Canı sıkılmıştı. Genetik değişimin öğrenilmesi çok büyük bir skandala yol açardı. Çünkü bu, kayıp klanın yeniden ortaya çıkması, aynı zamanda da galaksiler arası Robon çıkarlarının büyük ölçüde zarar görmesi demekti. Klanlar arası çatışmaya kadar giderdi sonu. Aslında ‘astro mülkiyet’ anlaşmazlığı ile bar kavgasının aynı tarihe sıkışması bir talihsizlikti. Bu iki olay parlamentoda üstü örtülü bir kamplaşmayı da beraberinde getirmişti. Bir çok klan dolaylı yoldan kendini olayların içinde hissediyordu; çünkü barış döneminin öncesi halâ belleklerden silinmemişti. Geçmişte bazı klanlar daima birlikte hareket etmişlerdi. Özellikle de Trin’Okse, Cencan, İmrox Pun ve İbux klanları… Son savaşta en fazla onlar zarar görmüşlerdi. ‘Astro mülkiyet’ kavgasının kökeni de bu son savaşa kadar uzanıyordu. Bu klanlar şimdi bir kaç bölgede geçmişten kalan hakları olduğunu iddia ediyorlardı.. Anlaşmazlıkların temelinde işte bu sorun yatıyordu. Omdolant delegasyon başkanı olarak çok dikkatli davranmak zorundaydı.

Ölümle sonuçlanan bir bar kavgası kolay kolay zapt edilemez bir canavarı serbest bırakmıştı. Eğer özel müfettişler kayıp klanın fiziksel özelliklerini ortaya koyar da şüpheleri üzerinde taşıyan Ka’frola, Ku’nilea ve Toryukan’ın dönüşümü başardıklarını ispatlarlarsa özellikle RoboRobonlar Kulübü bir felaket yaşardı. Ve deşifre olmanın boyutları büyür uzar giderdi. Kayıp klanın ortaya çıkması çoktan unutulmuş bazı hesaplaşmaları da beraberinde getirecekti. Çok derinlerde, RoboRobonlar kayıp klan olmadan önce yaşanmış sert ve yıkıcı savaşlardan kuyruk acısı olan bir çok klan vardı. Tüm o bilgiler tazelenecek, belki de galaktik barış düzeni temelinden sarsılacaktı. Sonuç bu kadar ürkütücü olabilirdi…

Omdolant bu sıkıcı düşüncelerden kurtulmak için akşam yalnızca Parlamento üyelerinin girebildiği ‘Soson Gece Kulübü’ne giderek biraz dedikodu dinlemeye karar verdi. Tabii bu kararda en büyük etkenin Titi’bukse olduğunu biliyordu. Daha tanışalı on gün bile olmamıştı. Ne var ki, çok çabuk ısınmıştı araları. Onu her hayal ettiğinde engellenemez biçimde içi kaynıyordu. “Umarım gece bir tatsızlık çıkmaz,” diye mırıldandı.  Ne yazık ki, İmrox Punlar’ın rahat durmayacaklarını kendisi de biliyordu.

Toltutan komutasındaki Robon yıldız savaş filosunun gelmesi ile başlayan heyecan verici karşılaşmadan ise şimdilik hiç kimse söz etmiyordu. Gelişme öyle ani ve inanılmaz biçimde olmuştu ki şoku azalmadan sürüyordu. Kulübün eğilimini nasıl etkileyeceği meçhuldü. Sanki amaç bir anda devleşmişti. Komutan Toltutan, “Tekrar karşılaşana kadar bu yaşadıklarımız uykuda kalsın…” demişti. Herkes buna katılıyordu. Şimdi kulüp üyesi bütün RoboRobonlar o günün fazla uzak olmamasını diliyorlardı.

*

Toryukan uzun süredir devam ettirdiği taramanın sonuçlarına bakıyordu. Laboratuvarında çalışırken saatlerin değil, bazen günlerin nasıl geçtiğinin farkına varmazdı.

Yüze yakın gezegende hayatın gelişimini taramıştı. Ne var ki, hemen hemen hepsi ya göksel göçle gelip yerleşmiş ve gelişmiş medeniyetlere sahipti, ya da çok ilkel taş devrini yaşıyorlardı. Sadece üç uygun yaşam biçimi bulabilmişti. Şimdi bu üçü üzerinde çalışıyordu. İlkinin araştırması bitmek üzeriydi. Yerleşik düzenler arası küçük çatışmalar ve entrikaların bolluğu göze çarpıyordu gezegende. Nüfus azdı ve kanlı savaşlar görünmüyordu yaşantılarında. Bu yüzden fazla ilgi çekici değildi. Onları da sildi listesinden.

Seçtiği üçüncü gezegen Natuck’ta dört büyük güç arasında egemenlik savaşları sürmekteydi. Vulpecula Takım Yıldızı’ndaki bu gezegende savaşların aradıkları şartlara uyduğu söylenebilirdi. Öncelikle bu gezegeni ziyaret ederek bilgi toplamaya karar verdi. Zamanda sadece 153 galaktik yıl geriye gitmesi yetiyordu. Çalışma takvimine baktı. İlk uygun zamana bu çalışmayı sığdırmak istiyordu. En yakın tarih olarak, çöl yarışlarının yapılacağı üç gün uygun görünüyordu. Hem ortadan kaybolması göze batmazdı, hem de yeterince bilgi toplamadan kimseyi heveslendirmemiş olurdu. Çünkü son toplantıdan beri kulübün bütün üyeleri böyle bir savaş macerasının hayaliyle yanıp tutuşmaya başlamışlardı.

Son seçenek olarak Samanyolu Galaksisinin sarmallarından birinde yer alan Güneş sistemindeki sekiz gezegenden üçüncüsüydü. Dünya denilen bu mavi gezegende kendi takvimlerine göre tarih 1385 yılını gösteriyordu. Geçmişleri kanlı savaşlarla doluydu. Bir süre tarihin içinde dolaştı. Aradıkları bütün şartlar bu gezegendeki hayatta mevcuttu. Birbirinden kanlı savaşlar yer alıyordu son iki bin yıl içinde. Zamanını seçmek kolay olmayacaktı. Yine de yaptığı keşif hoşuna gitmişti. O gezegene birden çok fazla savaş yolculuğu yapabileceklerine aklı kesince ikinci planda bırakmayı uygun buldu. Savaşların tam tadına varmak için bu seçeneği sona bırakmaya ve şimdilik hiç kimseye bahsetmemeye karar vermişti. Natuck’da deneyim kazandıktan sonra Dünya’ya yolculuk çok daha keyifli olacaktı. O sırada ekranlarında bir ziyaretçisinin olduğunu fark etti. Laboratuvarın kapısındaki güvenlik  sistemi uyarmıştı. Kimlik kontrolü yaptı, gelen Delegasyon Başkanı Omdolant’ın sekreteri Ku’nilia’ydı. Gidip kapıyı açtı.

Çok çekici ve şık görünüyordu Ku’nilia. Sevgiliydiler. Birlikte olmaktan her zaman mutluydular ama Toryukan’ın unutkanlığı olmasa…

“Gelmediğini görünce, yine unuttu dedim.”

Toryukan, “Tüh, yine mi!” dedi. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamak yüzünden laboratuvarına gömülüp kalıyordu. Bilim adamlarının tipik sendromuydu işte. Ku’nilia üsteledi. Küskün olması normaldi.

“Saatin kaç olduğundan haberin var mı?”

Toryukan, “Ne zaman oldu ki…” dedi sönük bir sesle. Ku’nilia küskünlüğü bırakıp sarıldı, öpüştüler. Zamanı unutması yeni bir şey değildi. Zaten zaman rakibiydi. Hiç önüne geçememişti ki… Yine de onu bu haliyle seviyordu. Seçiminden dolayı hiç pişman olmamıştı.

“Rahat ol. Rezervasyonu iptal ettirdim. İstersen birlikte hafif bir şeyler yer biraz içki içeriz. Baş başa…”

Davetkar sözleri kışkırtıcıydı. Kapı kapanmış, laboratuvar ortamındaki derin sessizlik geri gelmişti. Ama Toryukan’ın aklı tarama sonuçlarındaydı. Natuck gezegenindeki yaşam şartlarından ve uygun savaşların varlığından sevgilisine bir an önce bahsetmek istiyordu. Niyeti keşif gezisine birlikte gitmekti.

“Neler yaptığımı hiç sormuyorsun?”

“Sahi,” dedi Ku’nilia. Gerçekten de sormayı unutmuştu. Oysa merak ediyordu. Son günlerdeki olaylara rağmen bir savaş macerası yaşamak hayali hiç ikinci planda kalmamıştı.

“Bir şeyler bulabildin mi?”

Toryukan başını olumlu biçimde salladı:

“Buldum.”

“Nasıl, şartlar tatminkâr mı?”

“Natuk gezegeninde öyle görünüyor. Ama önce bir keşif gezisi gerekli. Hiç kimseye bahsetme; çünkü bir planım var. Önümüzdeki çöl yarışları döneminde birlikte keşfe gitmeye ne dersin?

Birden heyecanlandı Ku’nilia. Bunu hiç beklemiyordu. Çok hoşuna gitmişti. Adrenalin her zaman hoşuna giderdi. Yine de bir sorun vardı.

“Çöl yarışı ne olacak? Hekuteh bütün kulüp üyelerinin bu yarışa katılmasını istiyor. İmrox Punlar’la kıyasıya bir yarış olacağı konusunda hepimiz fikir birliği içindeyiz. Katılmayacağımızı nasıl söyleyeceğiz?

“İmrox Punlar’ın canı cehenneme. Hekuteh’e, araştırmalarımın çok önemli olduğunu ve katılmamın mümkün olmadığını söylerim. Ne de olsa herkes benden bir savaş macerası için yer bulmamı bekliyor. Hiç kolay değil. Uzun bir çalışma sürecine ihtiyaç olduğunu o da biliyor. Sanırım sorun olmaz.

“Umarım,” dedi Ku’nilia. Aslında daha çok son gelişmelerin çöl yarışlarının bile önüne geçme eğiliminde olduğunu düşünüyordu. Müfettişlerin henüz ne zaman geleceği bilinmiyordu; ama İmrox Pun tarafı gizli bir hazırlığın içindeymiş görünüyordu. Güvenlikçiler uyarmıştı. Sekreter olduğu için bütün bilgiler elinden geçi yordu. Ne var ki, Natuck’a yapılacak keşif gezisi müthiş bir heyecan fırtınasıydı. Hiçbir şekilde zamanda yolculuğu kaçırmak istemezdi.

“Öyleyse hemen bakalım neler bulduğuna…”

Fakat bakamadılar. Laboratuarın kapısında birileri vardı. Toryukan kimlik kontrolü yaptı, gelen Ka’frola ile Yubossat’tı. Sevgilisine usulca, “Sakın bahsetme, şimdilik kimse bilsin istemiyorum,” diye fısıldadı. Kapıyı açtığında Ka’frola, “Hemen gidiyoruz” dedi. Merakla baktılar güçlü kadına. Yine bir şeyler oluyordu. Toryukan merak etmişti. Yine de Ku’nilia ile yapacakları araştırmanın engellenmesi hiç hoşuna gitmemişti. Bunu konuşabilecekleri daha birkaç günleri olsa da, hazırlıklar da zaman alacaktı.

“Neler olduğunu bize söylemeyecek misin?” dedi Ku’nilia. Birden içine kötü bir his gelip oturmuştu. Ni’ziyeta da onlarla beraberdi:

“Hekuteh, gece başlarken Trin’Okse klanından iki meraklıyı mağarayı araştırırlarken yakaladığını bildirdi.. Mağarayı bulmayı nasıl başardıklarını henüz bilmiyoruz. Bizim kullandığımız derin kısma ulaşamadıklarını düşünüyoruz. Çünkü sığınağın ana enerji merkezi ve jet asansör kumanda merkezi tarafımızdan şifrelenip kilitlenmişti. İznimiz olmadan kimse oralara giremez.”

“Kötü,” dedi Toryukan. Sığınak deşifre olursa yönetim her yeri zorla açtırırdı. Direnemezlerdi; direnirlerse sonu kötü olurdu. Hızla çözüm bulunması gerekiyordu.

“Diğer kulüp üyelerin haberi var mı?”

“Hayır. Şimdilik ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi olacağına karar verdik. Birilerinin şehirdeki faaliyetlerimizi izlediği kesin. Hep birlikte hareket edersek dikkat çekeriz.”

“Hekuteh nerede?”

“İki salaktan bilgi almaya çalışıyor. Kardeşim Bott şehirde bilgi topluyor. Bakalım mağarayı keşfetmeleri bir raslantı mı, yoksa planlı bir araştırma mı? Bilirsiniz, böyle konular çok çabuk dillenir…”

Araya girip,“Güvenlikçilerden bir uyarı gelmişti,” dedi Ku’nilia. Aslında bu kadar hızlı gelişeceği aklına gelmezdi. Herkes Ku’nilia’ya baktı:

“Bu gün güvenlikçiler uyardı. İmrox Punlar’ın gizliden gizliye bizleri izlediğini, bize karşı yeni bir girişimde bulunabileceklerini, dikkatli ve sağduyulu olmamızı söylediler. Omdolant gidip güvenlik merkezinde yönetimle görüştü ama, döndüğünde öyle kesin bir bulgu olmadığını söyledi. Anlaşılan bize karşı gizli bir kamplaşma var.

“Demek ki hainler iz peşindeymiş…” diye söylendi Toryukan. İşte meydana çıkmıştı. Trin’Okse Klanı’nın İmrox Punlar’ın yanında yer alması hiç de şaşılacak durum değildi. “Sizin nasıl haberiniz oldu?” diye sordu. Yanıt Ybossat’ten geldi. Acele ettiği belli oluyordu.

“Bott gelip haber verdi. Biz de hemen harekete geçtik. Haydi, çabuk olun.. Bir an önce gitmek zorundayız…”

Toryukan da telaşlanmıştı şimdi. “Tamam, geliyoruz. Fakat önce cihazları kapatmalıyım. Hemen çıkarız,” dedi. Sonra bir an duraksadı:

“Omdolant’ın’un haberi var mı?”

“Omdolant’ı hiçbir yerde bulamadık. Çağrı cihazı kapalı. Arayacak zamanımız da yok. Orkundena dışarıda araçta bizi bekliyor.”

Toryukan, “Orkundena var ya, yeterli,” diye düşündü. Eninde sonunda bu pisliğin bir de siyasi boyutu olacaktı.

Ku’nilia’nın aklına birden Titi’bukse geldi. Omdolant büyük olasılıkla Soson Kulüp’te olabilirdi. Üç günlük tatil başladığından bu gece herkes barlarda ve eğlence yerlerindeydi. Omdolant ne zaman yeni aşkı Titi’bukse ile buluşsa iletişimini kapatıyordu. Durumdan Omdolant’ın haberinin olmasının büyük yararı vardı. Belalardan uzak durmak konusunda çok kararlı davrandığını biliyordu herkes. Hekuteh’e kalsa çoktan derisini yüzerdi o iki salağın…

Toryukan hiç oyalanmadan çalışır durumdaki cihazları kapattı. Kafasını tam da zamanda yolculuğa ayarlamışken gitmek zorunda kalması büyük düş kırıklığı yaratsa da yapabileceği bir şey yoktu. Laboratuvarı son kez denetleyip her şeyin yolunda olduğunu görünce Ku’nilia ile birlikte çıktılar.

İmrox Punlar ve yandaşlarıyla çatışma giderek kızışıyordu…

 

Üçüncü bölümün sonu

Copyright © 2016 Mustafa Âli Targaç – All rights reserved.

Etiketler

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 44
Bu hafta: 1892
Toplam: 338462