Çarpışma – Eren Kasapoğlu

7. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü

 

Başım dönüyor.

Güç bela oturduğum yerden, beş-altı metre ötemde uzanmış, sırtını betona yaslamış adamı izliyorum. Elleri… O kadar titriyorlar ki, parmak uçlarının tutunduğu silahın namlusu alnına çarpıp duruyor. Tek yapması gereken tetiği işaret parmağıyla iyice sıkmak. Yere çökmüş otururken, ip gibi incecik suyun zarafetiyle akan terin tuzlu tadı ağzımda. Kasılmaktan gözlerim yaşarıyor; adamın parmağı tetiği biraz daha sıkıyor ve sonra…

BOM!

Refleksle kapattığım gözlerimi bir küfürle yeniden açıyorum. Adamın parmağı artık tetiğe basmıyor, tetik yok, silah da yok. Bir saniye önce silah olan elinde tuttuğu şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Yapış yapış ve akışkan. Parmağıyla baskılayınca iğrenç bir ses çıkıyor ve elinden yere akıp gidiyor.Adamın gırtlağından çıkan çığlık, kalan aklını da yitirdiğinin habercisi.

Etraf değişmiş: Sokak, yol, apartmanlar, araçlar… Sırtımı yasladığım duvarın bile değiştiğini hissediyorum, biraz daha geriye doğru gömülmüş haldeyim. İçinde bulunduğumuz bu manyakça durum gittikçe şiddetini artırıyor. Ne kadar daha sürecek acaba derken, tekrar oluyor.

BOM!

Isınan havadan zoraki bir lokma nefesi daha koparırken, yeniden değişmiş olan çevreden uzaklaşıp, düşüncelerimi geçmişe odaklıyorum.

Nasıl oldu? Ne oldu? Düşünmeye çalışıyorum ama halsizim. Sanki havadaki tek sorun aşırı sıcak olması değil, aldığım nefesler nafile, oksijen yetmiyor. Ölüm bile rahatlık olabilir şu an!Teslimiyet duygusunu bir yere bırakmam gerek, evdekiler? Kimseden haberim yok. Telefonum yok.

Televizyonda gördüğüm haber geliyor aklıma: CERN’de yapılması planlanan son deney ve etkileri. Ulaşılacak sonuçların tüm bilinenleri değiştireceği söyleniyor. Deneye karşı çıkan özellikle dini kesimler de var;ama durum aynı: Birileri anlamadığımız bir dilde konuşuyor, biz (büyük çoğunluk)ellerimizde çekirdek ve kolalarla izlerken, onlar konuşmaya ve ilerlemeye devam ediyorlar. Bu işlerde çok eğitimim olmasa da takip etmeyi sevdiğim için az-çok son gelişmelerden haberdarım.

Mikro evrende büyük patlama senaryoları çalışıldı ve başarıldı. Ancak mikro-topraklar Quantum fiziğinin hakimiyeti altındaydı. Her ne kadar önceki deneyler, teorileri zenginleştirse de içinde yaşadığımız dünya, güneş sistemi, evren… Gittikçe genişleyen, olası bir çılgın başlangıç noktasından uzaklaşan sonsuz sayıda parçanın ahengini içinde barındıran muazzam yapı; işte bu yapının, bu ölçülerde olmasa bile, mikro evrenin bir adım ötesinde, daha gerçekçi bir canlandırma ile incelenmesi gerekiyordu.

BOM!

Derinden gelen bir darbe, bir tokat, sanki dünyanın nabzı kulaklarımızı dövüyor. Bütün gücümle ayağa kalkıyorum. Bir anda kafaya dikilmiş viskinin kanımda dolaşırken yaşattığına benzer tuhaf, bulanık bir his var üzerimde. Kafamı yüzlerce kilo gibi hissediyorum.

Etrafımdaki her şey bu nabzı andıran sesle birlikte değişiyor. Canlı olmayan her şey. Belki de bilinç bizi bir arada tutuyor. Bir iki değişim öncesinde, paltom toza dönüşüp, havaya karıştı gitti. Ayakkabılarım yok. Etrafımdaki herkes benzer durumda, hepimiz şaşkınız.

Gittikçe zehre dönüşen havadan bir başka nefes alırken, tekrar haberi düşünüyorum. CERN’in kuruluşunun iki yüzüncü yılında uygulayacağını duyurduğu büyük deneyin haberi, aylar öncesinden basına duyuruldu.Teknik detaylarına hâkim değildim ama bir adım öteye gidebilmek için farklı bir şey deneyeceklerini haberlerden anlayabiliyordum.

CERN’in daha önce yaptığı deneylerde, mikro ölçekte atom altı parçacıklar gözlemleniyor, bu parçacıkların davranışları, çarpışma enerjisi inceleniyor ve yeni parçacıklar keşfediliyordu. Bunun yolu bir tünel içerisinde karşılıklı olarak ışık hızına yakın hızlarda yollanan proton gruplarının çarpıştırılmasından geçiyordu. Habere göre bu sefer CERN, başlangıç noktasındaki şartlara çok yüksek miktarda enerji ile müdahale edecek ve ortaya çıkan parçacıkların bu sayede tekrar birbiri ile çarpışmasını sağlayacaktı.

Özetle; ilk kez mikro evrenden çıkıp makro evrene kafamızı uzatacak, olanı biteni hafızamıza kaydedip, evreni farklı bir şekilde yorumlamaya çalışacaktık. Ama pek de umduğumuz gibi olmadı. Gördüğümüz bir anlık görüntü, bir an sonra patlayan, üzerimize parçalar yağdıran bir bomba ile birlikte içeri sızan safi cehennemin kokusu tüm dünyayı sardı.

BOM!

“Atımlar” arası belli bir süre ya da düzen yok. Bazen üst üste, bazen biraz ara ile ama her seferinde biraz daha sert bir değişim olduğunu hissediyorum. Evime yürümeye çalışırken, bir an sonra değişen asfaltın içine ayaklarım gömülüveriyor. Ne olduğuna aldırmamaya çalışarak, zorlukla adım, adım üstüne atarak kenara geçiyorum. Sağdan, soldan şaşkınlık sesleri, çığlıklar, ağlamalar… Dayanılır gibi değil, zaten çok süreceğini sanmıyorum. Aldığım nefesler söylüyor bunu.

Başka tuhaflıklar da var. Kaldırıma kendimi attıktan sonra kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Saat kaç? Güneşin tepelerde bir yerde olması gerektiğinden eminim; ama değil. Havanın kararmaya yüz tutmuş, alacalı rengi karşısında şok geçiriyorum. Her şey değişiyor, her şey!

Telefonumu unuttuğum lokanta geliyor aklıma. Haberi görünce televizyona yakın bir yere oturmuş, garsondan sesi çok az açmasını rica etmiştim. Oturduğum masaya servis kurulurken, CERN’de son kontrol onayları alınıyor, geri sayıma başlanıyordu. Deneyi önemli kılan unsurlardan biri de gözle görülebilir bazı sonuçlar olabileceğiydi ve pek çok haber kanalı kısa sürmesi planlanan olayı naklen veriyordu.

Deney başladı, saniyeler içerisinde görülmesi beklenen sonuçlar için ayrılmış çarpışma ya da gözlem alanına yerleştirilmiş pek çok kamera da çekime başladı. Görülen tek şey olan anlık birkaç ışık çakması, gökkuşağı renklerinde flaşörlerin selektör yapması gibiydi ve sonra bitti. Alınan sonuçlar çevirmenin söylediğine göre “muazzamdı”. Açıkçası o an gördüklerime pek anlam da veremediğimden, yemeğin muazzam lezzeti benim için daha önemliydi.

Derken… Çalışmaya devam eden kameralardan yeni görüntüler gelmeye başladı; ama ilk önce bu bir kayıt tekrarı sanıldı çünkü ekrana gelen görüntüler bir öncekilerle aynıydı. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar aynı görüntüler ve her defasında artık bizlerin de fark edeceği ufak farklılaşmalar meydana geliyordu. Renklerde, renklerin şiddetinde, ışığın çakma frekansında.

Çevirmen, anlatıcının heyecanını bize yansıtarak, görüntülerin tekrar olmadığını, bir tür tok “gümleme” sesi geldiğini, sonrasında bu görüntülerin tekrar ettiğini söylediğinde, ben olayın yemek yemeyi bırakabileceğim kadar tuhaf olduğuna karar verip, dikkatimi tamamen habere verdim. Gözlerimi kırpmadan izlerken geçen bir beş dakika ve sonrasında ilk sesi duyduk.

Hafif bir gümleme, bir “bom” sesi. Ani ve tok ama o kadar derinden ki, adeta kemiklerimde duyuyordum. Beraberinde hafif bir titreşimi takiben sallanmaya başladık. Biri “Yıkılıyor!” diye bağırınca, kendimizi lokantadan dışarı attık.

İşte her şey böyle başladı. Yakınlarda olan evime koşarak giderken üst üste ve düzensiz tekrar eden “atımlarla” her şey yavaş yavaş değişiyordu. Büyük bir kuantum deneyinin kobay fareleri gibi kendimize çıkış arıyorduk.

BOM!

BOM!

BOM!

Yirmi dakika oldu mu bilmiyorum, artık geceyi yaşıyoruz. Yıldızlara son bir kez bakıyorum, yerleri farklı. YERLERİ FARKLI! Ya Dünya yerinde değil ya da her ne halt ettiysek, sonuçları sadece dünya ile sınırlı değil.

Bakışlarımı bir saniye çıplak ayaklarıma çevirip, tekrar eve koşmaya başlıyorum. Evdekiler ne durumda? Çok az kaldı, şu yokuşun hemen…

BOM!

Ayağımın altındaki zemin yok oluyor. Etrafımda çığlıklar eşliğinde aşağıya düşmeye başlıyorum…

 

Etiketler

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 32
Bu hafta: 32
Toplam: 346169