Ses – Emre Eryılmaz
6. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması ÜÇÜNCÜSÜ
Eski evin yıllardır açılmayan dış kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Senelerin biriktirdiği tozlar içeri girenin telaşıyla etrafa uçuştu. Orta boylu, seyrek saçlı, burnu ve kulakları yüzüne oranla bir miktar büyük olan genç bir adam kapıyı ardından kapatır kapatmaz derin derin solumaya başladı. Babasının teyzesine ait bu eve ölümden kaçarcasına giren bu gencin adı Cenk’ti.
Cenk sağ eli kalbinin üstünde güçlükle nefes alarak önüne çıkan ilk koltuğun üzerine çöktü. Koltuklar tozlanmasın diye örtülen örtüyü kaldırmak aklına bile gelmedi. Başını ellerinin arasına aldı bir süre sonra. “Kurtuldum! Evet, kurtuldum! Allah’ım lütfen kurtulmuş olayım,” diye bir yandan sayıklıyor bir yandan yakınıyordu. Bir süre sonra titremesi geçti ve başını kaldırıp etrafa bir göz atma ihtiyacı hissetti. Evin içinde bir iletişim cihazı olmasından ürküyordu. Neyse ki eski bir evdi ve yüksek ihtimal enerji alanının dışında kalıyordu.
Cenk’in arkasından bir radyo cızırtısı duyuldu. Korkuyla sese dönen genç adam olduğu yerde dikildi kaldı. Sanki bütün kanı çekilmiş olduğu yere ayaklarından çivi ile çakılmıştı. Kıpırdayamıyordu. Hareket edebilse koşup radyoyu paramparça edecekti. Ama nefes almayı bile unutmuştu. Radyodan uygun frekansı arayan bir elin ince ayarının sesleri gelmeye başladı. Farklı frekanslardan farklı tonlarda cızırtılar geliyordu. Radyo yayını yapan kimse kalmadığından radyo kanalı da kalmamıştı. O yüzden yapılan bu aramaya herhangi bir ses takılmıyordu. Fakat bir süre sonra bir kadının sesi duyuldu radyodan:
-Cenk! Sevgilim orada mısın?
İnce, kadife gibi bir kadın sesiydi bu. İnsanın içine şefkat ve güven dolduruyordu. Bebek maması veya kredi reklamlarında kullanılan, anne sesi misali sevgi aşılayan, insanın içini ısıtan bir ses. Cenk put gibi duruyordu ama yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu sesle hassas bir geçmişi vardı ve bu sesi yeniden işitmek ona bu geçmişi hatırlatmıştı. Kısa geçmiş yolculuğunun ardından zamanına geri döndü Cenk ve korkuyla titremeye başladı.
-Cenk oradasın biliyorum. Kan akışının sesini duyabiliyorum. Aşkım ben senin kan akışını nerede olsa tanırım.
-Buradayım.
Çaresiz bir şekilde ortaya çıkan bu kabulleniş çok uzun sürmedi. Cenk’in içinde bir öfke alevlendi ve ortaya çıktı. Şimdi kimsenin yaşamadığı bu köhne evin içinde bas bas bağırıyordu:
-Seni de o şefkatli, yumuşak sesini de istemiyorum aptal makine! Defol git hayatımdan!
Şefkatli kadın sesi bu sefer biraz daha buyurgan biraz daha otoriter konuştu:
-Yatağında hüngür hüngür ağlayıp, çocukluğundan bahsederken öyle demiyordun ama Cenk Bey!
Sevgili yapay sevgilisi bel altı vurmaya başlamıştı. Cenk hakkında her şeyi biliyordu. Bunları ona bizzat Cenk anlatmıştı. Hatta Cenk’in farkında olmadığı birçok bilgiye de sahip olabilirdi. Sonuçta o bir yapay zekaydı. İnsan zihninden daha hızlı düşünüyor, daha fazla çıkarım yapabiliyor, daha doğru sonuçlara ulaşabiliyordu. Ama Cenk’in geri adım atmaya niyeti yoktu:
-Ağladıysam ağladım. Siz makineler ağlamıyor olabilirsiniz ama biz insanlar hissederiz ve ağlarız.
-Beni üzüyorsun Cenk. Seni ne kadar sevdiğimi bilmiyor musun?
Ses bu sefer incinmiş bir kadının sesi olarak çıkmıştı. Cenk’in sesi duyduğunda hayalinde canlanan kadın yüzünde dudaklar bükülmüş, gözler dolmuştu. Bir an Cenk’in kalbi sızladı, içinde gerçekten ona sevgililik yapmış bu sese karşı bir acıma duygusu hissetti. Ama bu duygusal hal kısa sürdü. Yelkenleri suya indirmemeliydi. Onu reddetmeliydi:
-Sen beni sevmiyorsun. Sen yanlış kodlandın. Uyumlu bir sevgili olman gerekirken takıntılı bir manyak oldun. Sen bir imalat hatasısın.
-Cenk kapa çeneni!
Ses bu sefer bir ilkokul öğretmeni veya otoriter bir müdüre tonunda gelmişti. Cenk ilkokulda parmak uçlarında patlayan cetvelin acısını hissetti bir an. Bakışları ayaklarının ucuna kaydı. Öğretmeninden azar işitmiş bir çocuk misali suspus olmuştu. Azarın devam etmesini bekliyordu. Ses, öfkeyle onu azarlamaya devam etti:
-Senin için bu kadar emek verdim. Mükafatı bu mu olacaktı? Aferin Cenk!
-Sen bana emek vermedin! Sen beni kendine tutsak ettin!
Cenk çocukluk korkularından sıyrılmıştı. Yine öfkeliydi ve bu sefer harekete geçecek gücü kendinde hissetmeye başlamıştı. Eski radyoya doğru bir adım attı. Bir an koşup onu yere çalmak işten bile değildi. Ses bunun farkına varmış olmalıydı. Konuşmaya başladı:
-Aşkım neden böyle yapıyorsun?
Ses bu sefer genç kız sesiyle konuşmaya başlamıştı. Cenk’in ergenlik yıllarında en çok duymak istediği ama hiçbir zaman doğrudan muhatabı olamadığı, insanın içini bir hoş eden ses. Cenk’in içindeki harekete geçme isteği bir nebze olsun azaldı. Ses bu fırsatı değerlendirme niyetindeydi:
-Aşkım sen beni çok üzüyorsun. Ben seni her şeyden çok seviyorum. Seni azıcık kıskandıysam ne olmuş? Sevmesem kıskanır mıyım?
-Şunu söyleyip durma. Sen programlanmış bir makinesin. Nasıl programlanmışsan öyle davranıyorsun. Seviyormuş gibi davranırsın. Ama program yapında zaten kıskanmanın olmaması gerekirdi. Uyumlu bir sevgili olman gerekirdi. Yanlış kodlandığın buradan bile belli.
Yapay sevgilisinin kıskanmak adı altında yaptıkları aklına geldikçe Cenk’in öfkesi katlanıyordu. En son evin işletim sistemini hackleyip onu eve kilitlemişti. “Evden çıkmadan da yaşayabilirsin, sevgilim. Seni elimden alabilirler. Çok korkuyorum. Anla beni!” demişti manyak makine.
-Ah! Seni anlamakta zorlanıyorum Cenk!
Ses son hamlesini de yapmıştı. Baştan çıkaran ses tonu. Buram buram şehvet kokuyordu bu ses tonu. Cenk, bu ses tonuyla geçirdiği geceleri düşünse de yapay sevgilisinin görüntüsü olmayınca öncekiler kadar etkileyici olmamıştı bu seferki:
-Görüntü olmayınca çok da etkili olmuyor. Üzgünüm senden kurtulmak zorundayım.
-Öyle mi? Başka çarem kalmadı Cenk.
Radyodan birden bir tiz ses duyuldu. Sanki Cenk’in başına bir ok saplandı. Kulaklarını elleriyle kapadı ama nafile. Ses her şeyi delip geçiyor ve her şeye nüfuz ediyordu. Cenk kulaklarından ve burnundan kan geldiğini hissetti. Ses daha önce hiç duymadığı bir tonda, gaddar bir zorbaya ait olabilecek bir ses tonuyla konuşuyordu:
-Bunu anlamalısın Cenk! Seni her şeyden çok seviyorum. Benim olmayacaksan başkasının da olamazsın. Gerekirse seni öldürürüm. Bunu yaparım!
İşin sonunda ölüm olduğunu anlayınca Cenk’in bedeni kendini koruma içgüdüsüyle harekete geçti. Genç adam zor bela doğruldu. Ellerini kulaklarından çekerek ileri doğru fırladı. Kulak zarları patlamıştı ama durmadı. Yere devrilirken eski radyoyu da kendisiyle birlikte yere indirdi. Radyo paramparça oldu. Cenk yerde yığılıp kaldı. Radyonun hoparlörlerinden birinden hala cızırtılı bir ses gelmekteydi:
-Seni seviyorum Cenk! Seni… çok… sevi…
Etiketler bilim kurguBilim kurgu Kısa öykübilimkurguBilimkurgu romanKısa ÖyküTürk bilim kurgu romanTürk Bilimkurgu RomanYerli bilimkurgu roman
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar