Kralın Dönüşü – Kenan Çetinkaya
1.Yerli Bilimkurgu Yükseliyor “Işınlanma” Konulu Kısa Öykü Yarışması, Üçüncüsü
“Hazırsak başlayalım arkadaşlar!”
Meriç izole edilmiş odaya bakarak konuştu. Fotonla başlayan deneyler şimdi Anadolu bozkırının ortasında gizli bir yeraltı üssünde kalem, plastik, demir parçaları ile başlamış derken şimdi canlı organizmaları da içine almıştı. Üssün diğer ucundaki odaya nesneler hasarsız ışınlanabiliyordu. Tarih 2054 yılının Kasım ayının 12. gününü gösteriyordu.
Meriç elinde tuttuğu kalemi birkaç defa çevirdikten sonra ağzına götürdü. Bu kurşun kalem ilk ışınladığı nesneydi. Sadece on metre öteye kadar gönderdiği kalemi tılsımlıymışçasına yanında taşıyordu.
“Meriç Bey başlayabiliriz.” Göstergeleri inceleyen Ziya diğerinin işaretini bekledi. Ardından Ziya izole edilmiş odanın camlarına bakıp içeride ki maymunu kontrol etti. Hayvan sakinleştiricinin etkisinde olduğu için boş gözlerle etrafına bakınıyordu.
Meriç koruma gözlüklerini taktı, önündeki düğmeye basarak geri sayımı başlattı.
“5-4-3-2-1-0”
Odayı kaplayan ışık o kadar güçlüydü ki camların siyah olması bile etkisini azaltmadı. İçeriyi kaplayan beyaz ışık son anda yeşil bir renge büründü. Ardından normale dönen odaya baktıklarında maymun artık yerinde yoktu.
“Bu neydi Ziya?”
“Bilmiyorum. İlk defa böyle bir ışık belirdi.”
Aceleyle on metre ileride olan ilk ışınlanma odasına bağlandılar.
“Samet maymunda belirgin bir zarar var mı?” Ziya bağlantı düğmesine tekrar bastı. O sırada ekrandan diğer odayı izleyen Meriç endişeyle Ziya’ya baktı.
“Samet sana söylüyorum.” Diğer taraftan gelen sesin şaşkınlığı belli oluyordu.
“Efendim hiçbir şey yok henüz.”
Meriç gözleri ekranda bir şeyler aranıyordu.
“Hala gelmedi Ziya!”
“Anlamadım Meriç, ne dedin?”
“Yok işte kayboldu.” Meriç kendisini koltuğa bırakıp kalemini parmakları arasında çevirmeye başladı.
Ziya görevlilere hiçbir şekilde odaya girmemelerini söyledi. Her iki odada karantinaya alındı. Meriç elinde ki kalemi kulağının üzerine yerleştirdi.
“Sence ne oldu Ziya?”
Ziya diğerinin yanındaki koltuğa bıraktı kendisini.
“Taramalar yapılsın anlaşılır. Büyük ihtimalle atomlarına ayırdık Kralı.”
“Kralı uyuşturmakta iyi ettik. Umarım acı çekmemiştir. Ama diğer deneklerde böyle bir şey olmamıştı.”
“Bilemiyorum. Ama eğer güvenlik sorun olursa deneyleri kısa bir süreliğine durdurmalıyız.”
Bu sırada Meriç’in bakışlarını fark edince geri doğru çekilip:
“Kısa bir süreliğine sadece.” Dedi Ziya.
“Tamam. Tamam.”
“Raporlara göre radyasyon olması gereken düzeyde, ayrıca…”
“Efendim, efendim.” Ses Samet’indi. Meriç hemen ekrana baktı. Kral oradaydı.
Ziya ve Meriç birbirlerine bakakaldılar. Kral hareketsizce etrafına bakınıyordu. Gözleri bir an kendisini izleyen Meriç ile karşılaşınca Meriç irkildi.
“Bunu gördün mü?
“Evet. Geldi.”
“Hayır onu demedim. Kral sanki bana baktı Ziya.” Meriç ekrana daha bir yaklaştı. Bu sırada Kral küçük drone kameralar tarafından yakından izleniyordu. Su kaybının olacağı düşünülerek küçük bir kol ona doğru su borusunu uzattı. Normalde buna alışık olan Kral bir müddet aleti izledi. Ardından suya uzanıp içmeye başladı. Bir an duraksayıp bekledi. Şapırdattığı ağzına geniş bir gülümseme yayıldı. Sonra tüm gücüyle içmeye devam etti.
“Kameraları vücuduna yaklaştırsınlar Ziya. Bir gariplik var. Ve sakın içeriye kimse girmesin.”
“Samet kameraları iyice yaklaştırın.” Ziya’nın sesi gürdü.
“Peki efendim.” Samet kameraları iyice yaklaştırdı. Dört farklı kamera aynı anda diğerinin etrafında dönüyordu. Kral iştahla suyu içerken kameraları izliyordu.
“Üç dakika on bir saniyedir ortada yoktun. Şimdi buradasın ama neredeydin?” diyen Meriç görüntüleri ekrana vererek incelemeye başladı. Kral ise suyu içmeyi bırakmıştı. Oyun oynayan bir çocukmuşçasına neşeyle kameraları yakalamaya çalışıyordu.
“Şunları görüyor musun Ziya?”
“Yanık izlerini mi diyorsun? Evet diğerlerinden biraz fazla olmuş. Ama çok acı vermiş gibi durmuyor.”
“Hayır onu değil. Boynuna bak. Oradaki izleri görüyor musun?”
Ziya da ekrana iyice sokuldu.
“Evet, sanki tırmalanmış gibi gözüküyor. Samet Kral’ın ellerine odaklanır mısın?”
Kameralardan ikisi yakın çekim alarak ekrana Kral’ın parmaklarını yansıttı.
“Meriç?”
“Sanki kendisi yapmış gibi duruyor. Şunlara baksana tırnaklarının içinde deri parçaları gözüküyor.”
Bir drone boyun kısmında durdu.
“Şimdi daha belirgin. Boynunu neden bu kadar çizmiş olabilir ki?”
Ziya ellerini saçları arasında gezdirdi. Sonra;
“Bilemiyorum belki de ışınlamanın verdiği acıdan ya da psikolojik baskıdan olabilir. Oksijensiz bir ortamda soluksuz kalınca içgüdüsel bir hareket yapmış olabilir.” Dedi.
“Ama nasıl bir yere gitti ve nasıl hayatta kalabildi. Yani birkaç dakikadan fazla yaşayamaz.”
“Tabi dünya da herhangi bir yere gitmediyse.”
“Haklısın Ziya isteğimizin dışında bir yere göndermiş olabiliriz. Verileri nasıl?”
Ziya şimdi önündeki verilere bakıyordu. Meriç birkaç defa daha seslendiyse de diğeri duymamışçasına hala ekranla ilgileniyordu. Meriç diğerine yavaşça dokundu.
“İyi misin?”
“Meriç Kral’ın üzerinde ki enerji miktarına bir bak. Bu bu imkânsız. Sanki…”
“Küçük bir jeneratör gibi. Ama vücudu buna nasıl dayanıyor?”
“Dayanmıyor. Hücreleri parçalanıyor. Birkaç dakika içinde tamamen yok olacak. Enerji miktarı ilk geldiğinde daha fazlaymış.”
“Çabuk alarm ver. Odayı steril hale getirmek için hazır olsunlar.”
Ziya hemen bir düğmeye bastı. Kral bulunduğu platformdan aşağı indi. Sağ bacağını yerde sürüklüyordu. Tüm odayı sürünerek dolaştı. Sonra köşelerden birisinde yüzü duvara gelecek şekilde oturdu. Birden tüm gücüyle ağzında ki suyu tepesinde duran kameraya doğru fışkırttı.
“Ne yapıyor öyle?”
“Bunu daha önce de yapardı. Bakıcısıyla arasındaki bir oyun bu.” Ziya içindeki acıma duygusunu tüm ağırlığıyla hissetti.
“Hayır o kamerayı hedef alıyor gibi geldi bana Ziya.”
Bu sırada kamera ıslanmış ve aşağı doğru akan su Kral’a kadar geliyordu. Kral dronelerden ikisini yakaladı. Elleri arasında ki aletlerden çıkan kıvılcımlar Kral’ın vücudunda gezindi. Diğer iki dronu geri çekti Samet. Kral biraz hareketlendi. Arkasında duran platforma doğru ağzından bir miktar daha su fışkırttı. Birkaç saniye beklemişti ki makineden ona doğru gelen kıvılcımlar yüzünden titremeye başladı. Ayağa kalkıp kameraya baktı.
“Kahretsin oyun oynarken kendisini kızartacak bu. Samet elektriği kes çabuk.” Ziya ayağa kalkmış endişeyle bakıyordu.
“Samet çabuk odayı soyutla kameralarda dahil tüm enerjiyi kes.”
Bu sırada ıslak duvar üzerinden zigzaglar çizen bir şey tırmanırcasına kameraya da doğru yönelmişti. Elli santimetreyi aşmayan enerji dalgası yukarı doğru çıkarken odadaki tüm enerji kesildi. Zigzag karanlıkta belirsizce parlayıp yok oldu.
“O şey neydi?” Ziya merakla Meriç’e baktı. O da anlamadığını belirtircesine bakıyordu.
Diğer odada Samet ayakta istemsizce titriyordu. Ardından vücudundan çıkan elektrik dalgası diğer bir ekip üyesinin üzerinde belirdi. Samet yere yığıldı. Zigzaglar çizen elektrik dalgası ardından çoğalarak makineler ve insanlar üzerinde gezinmeye başladı. Garip cızırtılar arasında oradan oraya koşturan bir çocuk gibi hareket eden dalgalar bir enerji kaynağında durup ardından çoğalarak çıkıyorlardı. Kaynak ne kadar büyükse o kadar zigzag beliriyordu.
Meriç imha düğmesini açıp parmağını yerleştirdiğinde Ziya da aynı şeyi yaptı.
“Bunu yapamayız. Eğer bu şey enerjiyle besleniyorsa patlamadan çıkacak enerji onu daha çok besleyecektir Ziya.”
“Haklısın. Olabilir.”
Tüm üssü karantinaya alan düğmeye bastıklarında yerde kurumuş gözlerle bakan Ziya ellerini ona doğru uzatmıştı. Meriç kalemi elinden düşürdü. Zigzag şimdi ona doğru geliyordu.
Son
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar