Işınlanan Ruh – Semih Bulgur

Gezegen Birliği’nin soyadlarını kaldırmasından sonra, rakamlarla kodlanmaya hala alışamadım.
Ben dünya vatandaşı Semih ARB023.
Bu aralar, göğsümü yarıp fışkıran bir sevinç yaşıyorum. Amarus uzay istasyonunda ki yer çekimsiz platformda, uzay tenisi oynayacak bir talihli kadar şanslıyım. Bunu sadece dünya piyangosunu kazanmış bir kişi yapabilir.
Her gün manyetik yollarla, vakum kanallarıyla 10 dakikadan fazla bir sürede gittiğimiz Beşiktaş’a, yarın saniyenin milyonda birinde gideceğiz. O kadar heyecanlıyım ki bir haftadır uyuyamıyorum.
İşte bu son gece, gözümü bile kırpamıyorum.
Yarın ışınlanıyoruz!
Işınlanma yeni Hükümetin en büyük seçim vaadiydi ve binlerce deneyden, onlarca helak edilen kobay insandan sonra artık gerçek oldu.
Babam bana verdiği sözünü tutup gezegen birliğinden, beraber ışınlanmamız için onay çıkardı. Bölge başkanı olarak onu kıramadılar ve böylece benim hayalim de gerçekleşmiş olacak. İlk kurulan ışınlanma kabinleriyle yarın Pendik’ten Beşiktaş’a uçuyoruz.
Bir haftadır ışınlanmayı inceliyorum ve Gezegen Birliği ileri teknoloji laboratuvarlarında eğitim alıp maket ışınlanma kulübeleriyle denemeler yapıyoruz. Profesör X’te bana her türlü bilimsel desteği veriyor.
Birkaç kez kedi, köpek, fare ışınlama denemesi yapmıştım. Acemilik zamanlarında, zavallı hayvanlar biraz erimiş, yanmış hâlde bazen de kolları kafalarında, göbekleri popolarında olarak karşı kulübeden çıktılar.
Ancak zamanla kobaylarımı tek parça hâlinde ışınlamayı başarabilmiştim.
Laboratuvarda aklıma takılan bir soruyu profesöre sordum;
“Hocam, şimdi atom altı parçacıkları, hücreleri başka bir manyetik alıcıya gönderebiliyoruz. Bu tamam ama insanın canını ve ruhunu nasıl gönderebiliyoruz?”
Profesör çılgın, deli, garip hareketlerini ve saçlarını büküp kendi kendine yaptığı konuşmalarını bitirdikten sonra cevap verdi;
“ Semih’çiğim, şimdi sen buradan Birlik Kulelerinin sanal gerçeklik salonlarına yürüyerek gittiğinde, ruhun da seninle birlikte gelmiyor mu? Geliyor! İşte ışınlanmada da bu gerçekleşir, sadece ışık hızı gibi çok büyük bir hızda hareket edersin, ruhunda bir enerji olduğundan, bu onun için sorun değildir seni takip eder.”
Bakalım benim ruhum bedenimi takip edebilecek mi?
O gün gelmişti en sonunda, ışınlama kabinlerine varmak üzereydik, magnakopter bizi ışınlanma kabininin üst platformuna bıraktığında heyecandan dizlerim titriyor ve dev hızlandırıcıların derinden gelen titreşimiyle, ayakta bile duramıyordum.
Biraz sonra DNA kodlarım parçalara ayrılıp atom altı hızlandırıcılardan geçecek.
Ardından ışık hızında karşıdaki bir parçacık dedektörü tarafından toplanıp birleştirilecek. Bu ne muhteşem bir şey!
Kabinin yüzlerce hortum, transistör, düğme, dijital ekrandan oluşan parlak metalik kapısını açtık ve babamla birlikte ürkek adımlarla içeriye girdik. Derinden bir yerlerden soğutma türbinlerinin titreşimli kokkunç homurtusu geliyor, ben de onunla birlikte titriyorum.
Girer girmez görüşü sıfıra indiren bir sis ile birlikte müthiş bir donma hissettim sanki bir anda kuzey kutbunun ortasına atılmıştık. Biraz sonra duman üzerimizi yalayıp kabinden çıktı ve atmosfer normale döndü.
Hani çocukken, uçan kaykayınızla bir kulenin tepesinden kaymak istersiniz, ayağınızın birini uzatıp o boşluğu, birkaç saniyelik o derinliği hissedersiniz… Onun gibi tatlı bir heyecan bu.
Tepemizde sarkıtlarda zaman zaman minik şimşekleri andıran elektrik sıçramaları oluşuyor ve gözlerimi kamaştırıyor. Bu bilinmezlik, ne olacak korkusu bütün bedenimi sarıyor.
Ya parçalanıp, yanıp, eriyip uçup gidersek!
Işınlanma esnasında moleküler transfer reaktörünün Güneş’in yüzeyi kadar yani 5000 ° C’ye ısındığını biliyordum. Soğutma sisteminde olacak ufak bir tıkanıklık veya sızıntıda cesedimizin küllerini bile bulamazlar.
Bu kokuların ardından hiçte rahatlatıcı olmayan dijital bir ses,
“ Öncü taramanız bitmiştir, halkadan çıkabilirsiniz. 2012 – T – 85R elektro ark yörünge spektrumlu ışınlanma kabinine hoş geldiniz! Şimdi arkanızdaki masalara uzanın, kollarınız ve ayaklarınız vücut tarama bantları ile sarılacaktır. Sağlık kontrolünden sonra merkezdeki dairenin ortasına geçip kartınızla, şifrenizi girdikten ve son taramadan geçtikten sonra lütfen hareket etmeden ışınlanmayı bekleyin. İyi yolculuklar!” dedi.
Ruhsuzca konuşan bu robotik tırtıklı ses, Ay Otobüsü mekiklerinin yörüngeye girdiklerinde karşılaştıkları ateş duvarı ve korkunç titreşim gibi beni daha da heyecanlandırmıştı.
Babam kartını yerleştirdi, şifresini girdi ve kabininin neresinden çıktığını anlayamadığım bir robot kolu babamın yüzüne doğru hızlıca ilerleyerek, gözlerine odaklandı. Robot kolunun ucundaki çelik kafesin içindeki cam küre, dev bir göze benziyordu.
Bu tepegöz robot, bakışlarını size dikiyor ve merkezinden çıkan bir ışın ile retinanızı tarıyor. Babamdan sonra aynı işlemler bana da uygulandı.
Kendimi ameliyat masasında hissettim. Sanki cerrah robodoktorlar etrafımı sarmışlardı da, robot kollarından çıkan neşterleri gözüme sokar gibi uzatıyorlardı.
Sistemin kimliğimizi onaylamasından sonra ışınlanma için hiçbir engel kalmamıştı. Tepegöz ile yaşadığım ürpertici sahne bu dönüşü olmayan yol tüylerimi diken diken edip heyecanımı zirveye ulaştırdı.
Önce minik minik başlayan elektrik arkları, birleşip öyle güçlenmişti ki her çakışta deprem oluyor gibi her yanımız sallanıp savruluyordu. Derinlerden gelen titreşimli korkunç bir sesle kasılıp kaldım konuşamıyor, hareket edemiyor hatta düşünemiyordum.
Kabinin içi yavaş yavaş kırmızıya döndü ve tabandan başlayarak beyaz bir duman her yanımızı sardı, hiçbir şey göremiyorduk, sanki beyaz bir karanlığa dalmıştık.
Önce Dünya kadar ağır ve yoğun bir şekil de yere doğru çakılma hissi sonra uzay gibi geniş, hafif, sonsuz bir rahatlama hissi yaşıyorum.
Bedenim, adi bir kayıt cihazının görüntüleri gibi gidip geliyor. Ellerimi kaldırdım, uzayıp bükülerek saydamlaşıyorlar. Yumruk yapmaya çalıştım parmaklarım elimin üstünden dışarı çıktı. Sanki bedenim gitmişti de ruh halinde kalıvermiştim.
Işınlanırken madde boyutu ile enerji boyutu birbirine girer; bir taştan bir avuç su alabilirsiniz, buzdan bir kaşıkla çorbanızı karıştırabilirsiniz, biraz güneş ışığıyla yıkanabilirsiniz, duygu, sevgi, aşk, kin, nefret, öfke gibi ruh hallerinde de dalgalanıyorum.
Bildiğimiz dünyaya göre farklı, çelişkili, tuhaf kabus, rüya karışımı halüsinasyonlar, hayal aleminden, buralarda olmayan başka boyutlardan sahneler çıkıyor karşınıza.
Kendimi teknolojinin kollarına bırakmış, ışıl ışıl ışınlanırken, bilinçaltıma yerleştirdiğim hayattan, ölümden ve bilemediğim boyutlardan gelen şeylerin harmanlandığı tuhaf bir rüyaya dalmıştım.
Bir üşüme, bir yanma nöbetleri geçirerek uzamaya devam ettim, bir ip, bir tel, bir saç kılı kadar incelmiştim. Kendimi milyarlarca boncuktan oluşmuş bir tespih ipi gibi hissediyordum, tüm hücrelerim tane tane yan yana dizilmişti.
Bir şeyler oluyor, sona geliyorduk san ki, zamanın sonuna!
Anlar anılar geçiyor gözümün önünden bir buğu, bir sis, bir nur; ve uzaktan gelen sesler duyuyorum bunlar, dünyadan değiller anlatamam, anlayamazsınız…
Bölge başkanı ve oğlunun ışınlanmasının ertesi günü, gökyüzüne yansıyan üç boyutlu holovizyon haberlerinde, dünya dijital bir sesten şunları duyuyordu;
“Başkanın oğlu Semih ARB023’ün kalbi Cuma günü gerçekleşen ışınlanmaya dayanamadı ve belki de ruhu cennet gezegeni ile cehennem gezegeni arasında düzleme ışınlandı.
Cenazesi Cumartesi günü öğleden sonra vasiyetine uygun olarak kademeli hızlandırıcılarla ışık hızına çıkarılarak, uzaya fırlatılacaktır.
Bütün sevenlerini Semih’e rahmet için Evrenin Nuru’na dua etmeye çağırıyoruz!
İyi günler, Gezegen Birliği Flaş haberlerden Meltem ROB022.”
Son

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 175
Bu hafta: 1414
Toplam: 337984