Dilek – Tuğrul Sultanzade

4. YBKY Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü

Sigara içmek için dışarı çıkıyorum. Balkonda da içebilirdim, fakat üst komşum benden nefret ediyor; her fırsatta beni polise vereceğini söylüyor. Balkonda sigara içersem kokuyu alacaktır, muhtemelen; beni gene polise şikâyet etmesini istemiyorum.
Kötü bir dönem geçiriyorum. Her yere borcum var. Aldığım nefes, nefes değil borç adeta! Yaşamak için dünyadan her saniyeyi borç alıyor gibiyim. Bu borçları nasıl ödeyeceğim?
Hava çok soğuk, etraf ıssız, tek tük birkaç araç görünüyor; hayat adeta şehirden çekilip buharlaşmış gibi. Anayola çıkıp karşıdan karşıya geçiyorum. Bir otobüs durağına oturup sigaramı yakıyorum.
“Mersin” diye bir sigara. Anakaradan geliyor. Kimse sevmez bu sigaraları, burada; fakat ben içiyorum. Hem ucuzlar hem de kaliteleri oldukça kötü. Sigaraya kendimi cezalandırmak için; “zehirleneyim, boğulayım ve bundan zevk alayım” diye başladım. Hiçbir şeyi, “bir şey olsun” diye yapmadığım gibi, sigarayı da “içmiş olmak” için içmem. İllâ bir sebebi vardır, tıpkı bu durakta oturuşum gibi.
Beyhude yere oturmuyorum bu durağa. Tam iki yıldır, her akşam bu durakta otururum. Yolu seyrederim, tam karşıdaki hastanenin Acil servisini seyrederim, yıldızları seyrederim, orada efsunlu çiçekler ekip bu çiçeklerin köküne karışan, sonra sporlar misali derin uzayın bilinmez karanlığına açılan Nneandertalleri düşünürüm. Sonra sigara içerim. Bir Neandertal, Venüs’teki gökyüzü kentinde muazzam tutkuların Libertin Öforyası’nda çıldırıyorken, ben bu durakta oturup onu kıskanıyorum. Evrenin muhteşem dengesi bu: Bir karınca kolonisinden hallice olan arzın kralları ve kraliçeleri ise onlar. Yüzyıl önce gezegeni terkedip uzaya açıldılar, şimdi arzı bize bırakmışlar, onların çöplerinden arta kalanlarla besleniyoruz.
Güya nükleer silahlar yapmaya başladık. Güya onların şımarık evlatları olan Batı bizleri de uzaya taşıyacak, güya Neandertaller uzay madenciliği yapmamıza izin veriyormuş! Ne gülünç şeyler bunlar. Oysaki Akdeniz’de o devin yeniden yükseldiğini görmüyorlar, bir fırtına, tatlı bir tayfun, sallanan palmiyeler ve şaşkın bir hırs ile vuran yağmuru görmüyorlar. Televizyonlarda yunusların çaresizliğini seyrediyor insan, balıkçı trollerin parçalanışını, pespembe gün batımını ve sonra yıkımı… Hiçliğin, hiçliğe karışıp kaybolmasını… Ama anlamıyor: Bu sırada Neandertaller güneşi hasat etmenin hayallerini kuruyor!..
Libya bandıralı gemiler İtalya açıklarına vurmuş, kwashiorkordan muzdarip karnı şişik çocuk askerler Somali’den Eritre’ye kadar İmparator Salaise’ye karşı direniyor. Bunların hepsini televizyondan izledim, siz de açın ve görün. Acayip şeyler oluyor. Libyalıların şizoid hükümeti batı dünyasına karşı yeniden ayaklanıyor da, bu gemileri bir tehdit için mi yolluyor yoksa? UNESCO, Etiyopya İmparatoru’nu neden koruma altına aldı?
İşte durakta otururken hep bunları düşünüyor, zehirleniyor ve bekliyorum. Bir otobüsün gelmesini bekliyorum. Benim şehrimden neredeyse hiç otobüs geçmez, geçenler de sadece insanları havaalanına götürür; fakat ben yine de bekliyorum. Benim beklediğim otobüs çok farklı türden.
Nitekim size bunları anlatmamda elbette bir keramet var. İşte bu akşam ben otobüsü beklerken birden bire “O” çıkıverdi. İs çökmüş gecenin içinde farları bir iridium misali ışıldıyor. Kırmızı kaportası üzerine pentagramlar, keçi kafaları falan çizilmiş, her yanına “Despair Code” yazılmış.
Ürperiyorum. Hava çok soğuk. Sigaram da bitti.
Araç tam durakta duruyor. İçinden Dax Ivy çıkıyor. Gözlerim yaşarıyor. O gerçek ve tam da karşımda. Karanlık dünyaların uçsuz bucaksız yollarında bir kaos meczubu, uzayın karanlığında bir astral gezgin, aklın serhaddinde bir mucize ve “Kader-Bükücüler-Kardeşliği”nin önemli bir üyesi.
Kıbrıs’ta olduğunu duymuştum. Yoksa o anarko-nihilist kantonlara başka bir açıklama getirmek mümkün değil. Aşk otobüslerine doluşup bu kantonlara giden, dünyevi mihraç otunu yakıp kızıl puslara karışan, genetiklerine beş yüz bin yıl önce bulaşmış Neandertal gücünü açığa çıkaran, sonra onu kaybeden ve sonra sahiden kaybeden garip tiplerden bahsediyorum.
Nitekim Dax Ivy, o aşk otobüsünün en görkemli olanından az önce indi ve karşıma geçti. Otobüs esrar kokan bir duman salarak uzaklaştı, bir kez daha ıssızlığa büründü yol, sis daha da ağırlaştı, ışıklar kamaştı. Suriçinde ağır bir gölge geçti, tıpış tıpış; adım sesleri katedral-caminin yankısız karanlığında boğuldu; bir tabanca çekildi; kurşun patladı; kızıl kan saçıldı mürekkebin üstüne… kalbim sızladı,
Dax Ivy karşımdaydı.
“Sadece ahmak insanlara göründüğümü biliyor musun?” diye sordu. Bunu biraz düşünmem gerekliydi. Bu sözü ve ihtiva ettiği anlamı.
“Bir ahmak olduğumu yeni farkediyorum.”
“Güzel,” diye güldü, “bunu yüzde doksan beş oranında gözüktüğüm kimse farkedemiyor; geri kalan yüzde beş ise aslında ahmak değil.”
“Ben sanırım o proporsiyonlara dahil değilim.”
“Doğru bildin. Sana bir seçim hakkı sunacağım çünkü.”
“Sahi mi?”
“Evet. Kısa kesiyorum. Daha uğramam gereken bir milyon rüya gören canlı var, bir o kadar da rüya göremeyen. Sen bir dilek dilemek mi istersin, yoksa huzurlu bir hiçlikte kaybolmak mı? İyi düşün.”
“Sanırım bir dilek.”
“Öyleyse varoluşun tüm azametini ve yükünü kabul ediyorsun, öyle mi?”
“Kes’sinlikle!..”
“Ne dileyeceksin bakalım?”
Biraz düşündüm. Düşündüm ve düşündüm. Bir araba geçti. Suriçinde adımlar yankı yapmaz oldu. Yağmur başladı ve ben yine düşündüm ve düşündüm. Sonra dedim ki, “Beni Neandertallerin yokolduğu bir gerçekliğe gönder”
Dax Ivy güldü, güldü ve güldü.
Bir Neandertal, sopasını mağaraya vurdu; toprak saçıldı karanlığa. Karanlık söndü. Karanlık nasıl sönebilir, Yarabbi? Hiçlik de sönermiş meğer!..
Sonra Dax Ivy güldü. Toz toprak üstüme saçıldı.
Uyandığımda bunları yazıyordum. Neandertallerden ve Dax Ivy’den eser alâmet yoktu.

Etiketler

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 74
Bu hafta: 392
Toplam: 341925