İlk Işınlanan İnsan – Metin Uçar

– ‘Mister Jons, lütfen buyrun!’
– ‘Gazeteci olarak davet edildim, ancak ne fotoğraf makineme ne de kayıt cihazlarıma müsaade ettiniz! Sizce işimi nasıl yapacağım?
– ‘Mister Jons, lütfen endişe etmeyiniz. Haberinizde kullanacağınız her türlü görüntüyü ve malzemeyi size temin edeceğiz. Yaptığımız sadece emniyetli olmak istememizden kaynaklanıyor.’
– ‘Tahmin ediyorum, yapılacak deneyin riskleri söz konusu!’
– ‘Riskler!… Sizin de bildiğiniz gibi bugüne kadar yaptığımız deneylerden hep olumlu sonuç aldık. Ancak söz konusu insan olunca…’
– Yaptığınız tüm başarılı deneylere ve sayısız kontrole rağmen yine de içinizi rahatsız eden bir endişe var. ‘Acaba?’ diye soruyorsunuz herhalde?’
– ‘Tespitiniz ilk bakışta çok insancıl ve mantıklı. Az da olsa doğruluk payı var. Ancak buna hiç de başarı konusunda hissettiğimiz endişe dememek lazım. Bu sadece, daha önce kimsenin geçmediği o yola açılan kapının önünde duran bir insanın hissettiği heyecandan ibaret!’
– ‘Anlıyorum. Size içten başarılar diliyorum. Bugün gerçekten tarihi bir gün ve ben de aşırı derecede heyecanlıyım. Eğer fazla duygusal davrandıysam özür dilerim!
– ‘Hiç sorun değil mister Jons. Siz yerinize oturun. Deney birkaç dakika içinde başlayacak.’
Basın sekreteri ile diyaloğumuz bitince deneyi izlememiz için hazırlanan salonu gözden geçirdim. Gariptir, ama karşımdaki tablo bana yıllar önce elektrikli sandalyede infazların yapıldığı yerleri hatırlattı. Benim gibi deneyi izlemek için davet edilen diğer insanların yavaş yavaş yerlerine oturduğu salonun hemen karşısında birbirinden geçici bölme ile ayrılmış iki mekan vardı. Salonla bu mekanların arasında bulunan dev cam bölme ise içeride olan biteni olduğu gibi görmemize imkan veriyordu. Ben de yerime oturdum ve ilgiyle içeride olanları izlemeye başladım. Her iki mekanda da içinde bir insanın rahatlıkla ayakta durabileceği, tabuta benzer metal sandıklar bulunuyordu. Her iki sandığın kapıları açıktı ve içlerinin boş olduğunu görebiliyorduk. Deney hazırlığını yapan bilim insanları bu sandıkların etrafında dolaşıp duruyor, ne olduğunu anlayamadığım bazı şeyleri kontrol ediyorlardı. Işıl ışıl parıldayan metalden yapılmış sandıkların dört bir yanında sayısız kablolar sarkmakdaydı. Sandıkların her iki yanında hafif mavimsi bir ışık yayan, elektrik bobinlerine benzeyen cihazlar dikkatimi çeken diğer bir husus olmuştu. Ben bu detayları izleyip, anlamaya çalışırken mekanlardan sol tarafta olanına bir grup insan girdi. Kendi aralarında konuşuyolardı. İçlerinden birinin deneye katılacak olan kişi olduğunu anladım. ‘Diğerleri ona nasıl davranması gerektiğini son bir kez hatırlatıyor olmalılar.’ diye düşündüm. Adamın anlatılanları dinlerken yüz ifadesini yakalamaya çalıştım. Ancak son derece ciddi olduğu dışında başka bir duygu görmem mümkün olmadı. İçimden, ‘Son derece cesur bir adam. Yaptığının da tamamen farkında. Ben olsam, hayatta razı olmazdım!’ diye geçirdim. Işınlanacak ilk insan olmayı kesinlikle istemezdim.
Işınlama üzerine bundan önce çok sayıda makale yazmış, televizyon programları yapmıştım. Bugüne kadar yapılan deneylerin hepsi konusunda da yeteri kadar bilgi sahibiydim. İşte o beklenen gün gelip çatmıştı. İlk defa bir insanın ışınlanması gerçekleşecekti. Bu insanın ışınlanacağı sandık birkaç metre ilerisinde duruyordu. Ancak aradaki mesafenin az rağmen bu ışınlama, tüm insanlık tarihi açısından çok ama çok önemli bir gelişme olacaktı. Bu Armstrong’un attığı o ilk adımdan çok daha büyük bir adım demekti. Teorik olarak birbirine çok yakın duran iki sandık arasında gerçekleşecek ışınlama sayesinde ileride çok ama çok daha uzun mesafelere ulaşımı mümkün olacaktı. ‘Tüm bunlar çok güzel. Ancak ben yine de ilk ışınlanan insan olmayı istemezdim!’ diye düşündüm.
Aklım bu düşüncelerle meşgul iken, karşımızdaki mekanlarda hazırlık çalışmalarının bittiğini anladım. Tüm dikkatimle üzerine tek parçadan, özel bir kıyafet giymiş olan adamın sol mekanda duran sandığa girişini izledim. Adam, sandığın kapısı kapanmadan önce ‘Görüşmek üzere’ der gibi bizlere el sallıyordu. Adam içeri girince sandığın kapağı kapatıldı. Diğer odada bulunan sandığın da kapağı kapatılmıştı. İçeri ile olan telsiz bağlantısından adamın kendini iyi hissettiğini duyduk. Sandıkların iki tarafında bulunan bobinlerden yayılan mavimsi ışığın biraz daha güçlendiğini farkettim ve mekanda bulunan bilim insanlarının neden orayı terk etmediklerini düşündüm. Gözlerim bir soldaki sandığa, bir sağdaki sandığa kayıyordu.
Kaç dakika geçmişti bilemiyordum, ancak mavimsi ışığın yavaş yavaş solgunlaşması, mekanı dolduran hafif uğultunun azalması deneyin sonuca yaklaştığımıza işaret ediyordu. Çok geçmeden bilim insanları sağ tarafta bulunan sandığın etrafında toplandılar. İçerisi ile telsiz bağlantısı vardı, ancak buraya ışınlanmış olması gereken adamdan ses çıkmıyordu. Bunun üzerine içeride bulunanlar arasında heyecanlı ve ciddi tartışmalar yaşandı. Ancak orada ne konuştuklarını anlamam mümkün değildi. Heyecan içinde olup biteni izlemekten başka bir şey yapamıyordum, arada bir etrafımdaki insanlara bakınıyordum. Onlar da benim gibi panik ve korku içindeydiler. Bekleyişimiz fazla sürmedi. Bilim insanlarının sandığın kapısını açmak üzere harekete geçmeleri ile bizim tarafta tam bir sessizlik hakim oldu. Kapı açıldığında az önce soldaki sandıkta duran adamın aynı şekilde bu sefer sağdaki sandıkta durduğunu gördük. Ancak adamcağız birkaç saniye sonra yere yığıldı. Odada bulunan doktor ekibi hemen müdahele etti. Kalp masajı ve suni solunum yapıyor olmaları kötüye işaretti. Ancak kısa bir süre sonra adamı hayata dördürmeyi başardıklarını anladık. Adamcağız hemen sedye ile oradan uzaklaştırıldı. Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken hoparlörden basın sekreterinin sesini duyduk. Bize çeşitli testler yapıldıktan sonra bilgi vereceklerini söylüyordu sekreter. Adamın ışınlandığı kesin idi. Bunu görmüştük. Ancak ışınlanma işleminin ne kadar başarılı olduğu konusunda birşey söylemek mümkün değildi. O gün başka bir bilgi almamız mümkün olmadı. Bizden deney hakkında şimdilik sansasyonel bir haber yapmamamız istendi.
Deneyin yapılmasından sonra bir aya yakın hiçbir bilgi almamız mümkün olmadı. Tüm çabalara rağmen artık spekülatif haberler yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı. Yazarların olan biten konusunda ürettikleri teoriler hayal gücü zengin olanları bile kabiliyetsiz hissettirecek cinstendi.
Nihayet deney konusunda resmi açıklama yapıldı. Açıklamada insanlı ışınlama deneylerinin iptal edildiği söyleniyordu. Tüm dünya bunu konuşup, tartışırken basın sekreterinin gönderdiği dosya elime ulaştı. Bu dosya konuya her bakımdan açıklık getirecek bir makale yazılması dileği ile gönderilmişti. Yazmaya başlamadan önce dosyayı baştan aşağı birkaç kere okudum. İnsanlı ışınlanma deneylerinin neden iptal edildiğini anlamıştım. Bu konudaki çalışmalara devam edileceğinden emindim, ancak sonucun beklenen gibi olmayacağını hissediyordum. Uzun düşüncelerden sonra oturdum makalemi yazmaya. Makalemin adı kendiliğinden oluşuvermişti: ‘KAYIP RUH’.
Son

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 138
Bu hafta: 1334
Toplam: 288388