Unutulan Gezegen-SELMA MİNE
Selma MİNE’nin kaleminden ilginç bir yaradılış destanı: UNUTULAN GEZEGEN
1.Kitap – UNUTULAN GEZEGEN-Dû’nia
Basım Yılı: 2002-2009
Dünya’da akıllı soyun türetilmesi için uzaylılar tarafından yapılan laboratuar çalışmaları… Dünya bir deney alanı mıdır? Bir genetik çöplük müdür? Yoksa özel olarak Gök Haritalarından silinen bir gezegen midir? Muhteşem bir bilimkurgu serüveninin ilk kitabı…
-Her laboratuar, genetik çalışmalarında kendi özel şifre kotlarını, moleküler düzeyde, örneğe atarlar, imza gibi… Bu, Birlik tarafından konmuş genel bir kuraldır… gerçi kaçak çalışanlar bazen buna riayet etmeyebilirler… ama iş ahlâkı olarak ve evrim aşamalarını izleyebilmek için, çoğu bunu uygular! Böylece senin çok uzak gelecekteki torunlarının torunlarında bile, öz varlığının da izleyebileceği bir mühür basılmış olur! Gezegen’in Öz Varlığı’na veya Mutlak Yüce Öz’e dönen özler; tekrar eski bedenlerini kullanmak isterlerse; işte bu şifreyi izleyeceklerdir… Sözgelimi, öz varlığın, eğer tekrar Ano olarak dönmek isterse, o şifreyi kullanacaktır.
Ano bir süre düşündü: -O halde ne kadar çok torunum olursa; o kadar çok genetik kopyam da çıkacak, demektir! -Üstelik, senin eşinden gelen her kopyayı kullanan öz varlığa da; bu bilgiler eşleri oranında dağılacak ve senden eser kalana kadar böylece devam edip gidecektir. -Evet ama, eşim olacak Muka da benden türetilmedi mi? O zaman onun bir yarısı da “ben” değil miyim? Bizim çocuklarımız ve torunlarımız da zaten biz olmuyor muyuz?
Nân’İnâ, başını sallayarak onu doğruladı: -Ve böylece, Dû’niâ’nın öz varlığından gelen şekillenmemiş kudret, yavaş-yavaş sizlerle biçimlenmeye, kimlik ve kişilik kazanmaya başlayacak, demektir. Her gezegen, kendi varlığının hamurudur ve üzerindeki her varlık, bu hamurdan biçim alır… ömür süreci dolunca yine ona dönüşür. Biz, uzay aracı ile indiğimizden itibaren; bu gezegenin yasalarına tâbî olduk… ve Dû’niâ, artık bizim yuvamız… ve özlerimiz… artık bu gezegenin konuk özleri oldular ve onu aşıladılar, bilgilendirdiler… Bu ne demektir biliyor musun, Ano? Düşünce titreşimleri ile Unutulan Gezegen’in öz belleğine, aklına ve bilincine yeni bir bakış açısı sundular… -O zaman, bu öz varlığın genel formunun her bir bireyinde, bizi yaratanın imzası yer alacak demektir… bu kaçınılmaz!..
Yönetici, sıkıntılı bir ifadeyle, akşamın karanlığında ışımaya başlayan yıldızlara baktı, dalgın-dalgın: -Bu imzaları görecek, tanıyacak olan kimdir?.. Yine geldik, bilgisayara dayandık. Eğer ona özel bir program yüklendiyse ve bu imza ile karşılaştığında görmemesi veya tanımaması istendiyse… algılayamayacaktır! Zaten bu yüzden, Ana Gemi’nin dönmesini bekliyorum ya!..
Evrende U-P “akıllı yaşamın yayılması” projesini gerçekleştirmek için, Birlik adına ve Birlik Yasaları doğrultusunda yola çıkan uzay gemilerinden biri; gök haritalarına işlenmesi unutulmuş bir gezegenin yaratıklarını aşılanmaya uygun bulur ve bir grup bilgini, deneyler yapmak üzere indirir.
2.Kitap – TANRILARIN KENTİ-A’bab’ilu
Basım Yılı: 2002-2009
Benzer genetik yapıya sahip olduğu halde, farklı türlerden oluşan melezlerin yarattığı ırklar ve bunların bir arada yaşamları… Değişik gezegenlerin doğal yapılarını taşıyan varlıkların, başka gezegenlerin ortamlarında ömür düzeyleri nasıl olabilir? Kendi dünyalarında ömürleri normal olan varlıklar, bir başka yerde yaşayanlara ölümsüz görünebilirler mi? Muhteşem bir bilimkurgu serüveni…
Komutan tavrını bozmadı: -Bu kentin de, bu gezegenin de gerçek efendisi, benim! Sizin Göksel Atalar’ınız buraya inip de, soyunuzu başlatmadan çok önceleri… bu gezegen bana aitti… Benim, kendi “Mavi Bahçelik”im olmak üzere düzenlenmişti… Yabansı atalarınızı da buraya getiren bendim. Göksel Atalar’ınızın çalışmaları da, benim isteklerim doğrultusunda oldu. Sonra burayı sahiplenmek istediler ve üzerinizde hak iddia ettiler…
Bu kez, Ulu Yönetici: -Dû’niâ’nın “size” ait olduğu kayıtlara geçmemişti, dedi. Bunu özellikle sizin haritalardan sildiğinizi biliyorum, artık! O zamanlar garibimize gitmişti… Bu yüzdende de, adını “Unutulan Gezegen” koymuştum. Biz, buranın gerçek sahipleri olarak, Yabansıları kabul ettik! Onların zekâ düşeyleri yeterince gelişmediği için, bir hâmîye veya vasîye ihtiyaçları olacaktı… O koruyucular da bizlerdik… Kozmik kataloglarda, neden sizin adınızın yazılmadığını bize açıklar mısınız, Amiral Belva?..
Aşılama yapılan Unutulan Gezegen Dû’niâ’da gelişmeye başlayan uygarlıklar, nasıl bir hedefe gitmektedir? Yeni soylar, eskiyi nasıl anacaklardır? Birer öykü gibi mi dinleyeceklerdir, göksel atalarını; yoksa buraya uygarlığın tohumlarını atan bilginleri, birer Tanrı olarak mı kabullenecek ve onların yaşamlarına tapacaklardır? Yoksa bu varlıklar, başka gezegenlerdeki Bahçelikler’e gitme umuduyla yaşarken; aslında köle olarak kullanılmak üzere mi yaratılmışlardır?
3.Kitap – BÜYÜLÜ BAHÇELİK-Pua
Basım Yılı: 2009
Göksel Bahçeliklere gitmek için can atan, ancak işçi veya köle olarak değişik gezegenlere satılanlar. Farklı melezler arasındaki tutkular, töreler, inançlar… Yeniden doğumlar ve her defasında kalıp değiştiren özler… Herkesin türüne göre değişik “bilinç açıklığı” yaşadığı dönem… Müthiş bir bilimkurgu destanı…
Enerji, bir eldivenden sıyrılırcasına kılıfından süzüldü. Yine de fizik bedeniyle bağlantısını koparmamıştı. Döndü ve ışıl ışıl yatmakta olan gövdeye sevgi ile baktı. Organları çevresinde oluşan enerji girdapları renk renkti. Beden ısısı, değişik bölgelerde değişik tonlarda canlılığını ifade ediyordu ve harikulade bir devingen akışkanın ortasında yüzüyordu. Soluğu, kıvılcımlardan oluşan müthiş bir çalkalanma yaratıyordu, bu manyetik alanda… Muhteşem bir görünümü vardı, uyku sırasında Ano-II’nin! …………………….
K’lâtüryalının rengârenk enerji bedeni, bağdaş kurmuştu, her zaman derin dinlendiği şekilde. Başı hafif öne eğik olmalıydı; çünkü zihinsel işlevleri sonucu tepesinde oluşan anafordan şerarelerle patlayan enerji topakları, birer pınar gibi çağıl çağıl öne doğru fışkırıyordu. Tedirgindi, eski diplomat… Birkaç konu onu ziyadesiyle üzüyordu. Sevgi ile Nân’İnâ’nın enerji dalgalarına karıştı, Kapra’nın dalgaları… Onun düşüncelerine dokunuyor ve belki de düşlerine giriyordu: ………………
Vâ’ki’vâ, mini mini bir aygıtı, Komutan’a uzattı: -Buna “Böcek” adını verdim. Dû’nia üzerindeki tüm zekî yaratıkların zihin yapılarını nötrleştiren ve devre dışı bırakan bir titreşime sahip. Neden böyle? Çünkü tüm yaratıklarda ortak bir genetik yapı bulunmaktadır! Bir deney sonucu, ışıma etkisiyle bu gizli güç birinde ortaya çıkıyorsa; herhangi bir durum, diğerlerindeki yeteneği de tetikleyecektir!.. Böcek, bu zihinsel enerji titreşimini belli bir mesafede topluyor, soğuruyor ve söndürüyor. Böylece, her kim kullanıyorsa; zihnindeki görüntü ve düşünce formu; kendisinin bedensel ışıma alanı dışına çıkamıyor! Yani kişi, bir koruma perdesi ile sarılmış oluyor!
Unutulan Gezegen’de ortaya çıkan ırklar ve uygarlıklar, Tanrıların Kenti’nde bir yanda maden arayıcıların işçileri, bir yanda köle tacirlerinin malları, bir yandan da av sürenlerin oyuncağı olurken; giderek bilinç kazanmakta olan gezegenin öz varlığı, kara güçlere nasıl tepki gösterecektir? Gezegene avlanmak üzere inen ve ortalığı talan eden saldırganlara karşı, Dû’niâ sakinlerinin savunması nasıl olacaktır?
4.Kitap – GİZEMLER OKULU-A’kuş’ka
Basım Yılı: 2009
Korkuların imgelerle yumak edilip, bir silah gibi kullanılması… Sanal ortamlar, sanal dünyalar, sanal varlıklar… Dolu dolu yaşamlar… Anlamsız ve vakitsiz ölümler… Teknoloji ile düşünce savaşları… Ruhların kozmikte yolculuğu…
-Özden gelen titreşimlerle genetik hafıza titreşimleri farklıdır ve böylelikle, bilginin hangi kanaldan geldiği rahatlıkla ayırt edilebilir. Üstelik genetik hafıza, eğer öz tarafından manyetik kayda geçirilip hücre belleğine işlenmemişse; çabuk silinir. Bu yüzden, asıl bilgi özde kalır! Aynı genlerden 3. ve 4.türevler edinilse bile; orijinal öz, orijinal geni kullanmadıkça; orijinal varlığa dönüş olmayacak demektir! Hatta, artık o bile orijinal varlık olamaz!.. Her iki varlığın da kendi bilgilenme aşamaları dolayısıyla, 2.bir orijinal ortaya çıkacaktır!.. Bu, ilki gibi; ama ondan daha deneyimli ve gelişmiş bir varlık olacaktır! Tabii bunu sadece genetik kopya çıkarma konusunda düşündük. Bir de çeşitli öz varlıkların geliştirdiği genlerin dağılımını düşünürsek; bir özün ilk kullandığı beden ile son kullandığı arasında büyük deneyim farkı olacaktır!
-Bu durumda, benzer bedenleri de benzer öz varlıklar kullanacak, demektir! -Özellikle de öğrenme çağındaki bir gezegen özü; bu tür bir çoğalışa meyilli olur! Pek çok benzer varlığı, çok küçük farklılıklarla çeşitleyerek devreye sokan gezegenin özünden oluşan değişik öz varlıklar; sonunda hem kitlesel hem de düşünsel birleşik alanlar yaratırlar… Bu ise, değerlendirmesini bilenler için; güçlü düşünce yaptırımı anlamını da taşır!
Unutulan Gezegen’de ortaya çıkan ırklar ve uygarlıklar büyük tehlike altındadır. İntikam peşinde koşan Kovaya-I düşmanı Ziguralılar ve onların yandaşı avcıların, Dû’niâ’yı istilası. Tüm teknik gücüne rağmen, Gizemler Okulu-‘A’kuşka’da yetişen ve gizli güçlere sahip keşişlerin eğitmeni Nân’İnâ’dan yardım isteyen Amiral Belva. Unutulan Gezegenden kaçırılan ve denek olarak kullanılan Dû’niâlıları geri getirme çabası… Teknoloji ile düşünce gücünün savaşı…
Geçitleri kapatmak üzere yapay olarak yerleştirilen bir uydu: Ay… Ve bir kez daha korunmak üzere haritalardan silinen KAYIP SİSTEM ve KAYIP GEZEGEN!..
5.Kitap – BÜYÜK DAVA-Ma’ge’da
Basım Yılı:2016
Unutulan Gezegen’de ırkların ortaya çıkışından itibaren 25.375 yıl geçmiş, çeşitli uygarlıklar kurulmuştur. Gök-Yabangil Kaptan Cura’nın emrindeki Aruş Savaş Gemisi, Birlik Merkezi’ne giderek Dü’niâ ve bağlı bulunduğu sistemin aday üyeliğine başvurur. Bu arada, evrende akıllı soyun yayılması için başlatılan U-P Projesi ile onun içine gizlenen Koloni Projesi’nin arkasındaki siyasi, sosyal ve askeri sırlar, tek tek ortaya çıkmaya başlar.
Amiral Belva, yeniden doğmuştur, hem de Ano-III kisvesinde. Sisteme gizli geçitler açarak sızanlar; her tür kaçakçı ve korsanlar… Birlik Üyeliğine katılmak isteyenler ile istemeyenler arasında çatışmalar, kumpaslar, saldırılar, sabotajlar birbirini izlerken, sistemde bir kaçak yerleşim daha ortaya çıkar: Taşküre Kolonisi.
Ve tarihin 25.744’üncü yılında, Donanma Gemisi, Büyük Dava’yı görmek üzere sisteme girer…
Dizi olarak hazırlanan bu bilim kurgu yapıtının beşinci romanını, Türkiye’nin ilk kadın bilim kurgu yazarı Selma Mine’nin kaleminden bir solukta okuyacaksınız.
Geçmişten geleceğe sürüp giden, bu uzun soluklu macerada, okuyanlar da bir yerlerde hem kendilerini hem de yaşamlarından kesitleri bulacaklardır.
Herkese İyi Yolculuklar…
ARKA KAPAK
-Aslında diğer türevlerin de hiçbirinde yazılım hatası yok, dedi Cura. Benim aklıma çok daha değişik bir fikir geliyor: Kovayagiller üremeye geçmek için, yoksa bütün türlerin yok olmasını mı bekliyor? Yani tüm türevler devreden çıktıktan sonra başbaşa iki tür mü kalacak? Zekî ve ruhsal güçleri yüksek Safgiller ile akıllı ve soğuk Kovayagiller… O zaman son dönemde ortaya çıkan Kızıl Gezegenli yetkin güçlerin Dû’niâlı’lardan olma benim gibi çocuklarını nereye koyacağız?
Genetik uzmanı Or’rû, eğlenir gibi kollarını kavuşturdu:
-Belki de Kayıp Gezegen, yedekleme yapıyordur, kim bilir?
Cura, Özel görevli Vas’pir yani ‘fısıltı’ ile birlikte, parlak zemin üzerinde ilerledi. Kemerli bir bölmeden geçtiler ve genişçe bir mahalle girdiler. Ortadaki hologram, Kızıl ve Yeşil Gezegenlerin bağlı bulundukları yıldız ile birlikte hareketlerini gösteriyordu. Arka planda ise, bir grup kişi oturmuş, görüntü üzerinde konuşuyorlardı. Gelenleri fark edince sustular ve yaklaşmalarını beklediler.
Oturanların renkli giysilerine, beyaz topuzları ve bembeyaz upuzun sakalları farklı bir hava katıyordu. Mavi-yeşil gözleri hem çok güzel hem de etkileyiciydi. Yaşlarını kestirmek ise mümkün değildi. Çok genç de olabilirlerdi, çok yaşlı da. Başkanın hangisi olduğu belli değildi. Belki de hepsiydi. Tek bir varlığın, değişik kişiliklerinden oluşmuş bir gruptular, sanki.
Uzaktan kumandalı uçan araç patladığında, saçılan parçaları, yanından geçmekte olduğu kristal kuleye saplandı. Havada yarattığı şok dalgaları, diğer araçları da savurdu. Zincirleme olarak birbirlerine çarparak, bir kısmı yağmur gibi parçapincik aşağı dökülürken, bir kısmı da ok gibi diğer kulelere saplanıyorlardı.
Eski Kent’i içten bağlayan ve manyetik bantlarda hareket eden bireysel vagonların bulunduğu geçitlerdeki peşpeşe patlamalar, ‘A’bâb’ilû’nun kat kat bahçelerini, sonunda da Tapınak’ı sarsmıştı.
Çöken koridorlardan enkazın kaldırılması için işçiler canla başla çalışıyorlardı. Ezegiller, kazazedeleri buluyor, Yabangiller ve Yabansılar, geleneksel onarım işlerini sürdürüyorlardı. Yaralılar hasta bakımevlerine gönderiliyordu. Cesetler ise, toplu tören için Tapınak’ın altındaki bekleme mahallinde tutuluyorlardı.
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar