Sonsuz Aşk – Sezen Aksın Sivrikaya
6. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması İKİNCİSİ
“Geç kaldın.”
Yağmur damlalarını omuzlarımdan silkeleyip paltomu portmantoya astım. Evrak çantamı salondaki üçlü koltuğun üzerine bırakırken göz temasından kaçındım. “Toplantım vardı.”
“Son günlerde toplantıların uzamaya başladı.”
“Yıl sonu geldi.”
Yargılayan gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. “Haber verebilirdin, Hakan.”
Açık mutfaktan her hareketimi pür dikkat izleyen kıza istemeyerek yüzümü çevirdim sonunda. Örgülü koyu kahverengi saçları, gök mavisi berrak gözleri, silikondan üretilmiş sentetik beyaz teni o kadar gerçekçiydi ki bazen ona bakarken ürperiyordum. “Sadece yarım saat geciktim.” Evet, ev işlerimi yapan robota hesap veriyordum an itibariyle. “Bütün insanımsı refakatçileri dakik olmaya da programlıyorlar mı? Yoksa ev modellerine özgü bir şey mi bu?”
“Neden adımla seslenmiyorsun bana?” diye mırıldandı. “O kelimeyi sevmediğimi söylemiştim. Sürekli ne olduğumu hatırlatmandan hoşlanmıyorum…”
Sanki dokunsalar ağlayacaktı. Ağlayabilseydi yani. “Özür dilerim, İrem,” demekten başka ne diyeceğimi bilemedim. Bir de özür diletmişti ya bana İrem! Yani İnsanımsı Refakatçi Ev Modeli: İR-EM. Robot da olsa kadınlar karşısında çaresizdim.
Bakışlarını yeniden mutfak tezgahına çevirdi. Sebze doğrarken dudaklarını büküp “Kimdi o?” diye sordu.
“Kimden bahsediyorsun?”
“Birlikte öğle yemeği yediğin kadın…”
Tazılardan iyi iz sürerdi İrem. “Sen nereden biliyorsun?” diye sordum yine de.
Sanki yaramazlık yaparken yakalanmış ufak bir çocuk gibi bana baktı, alt dudağını ısırdı. “Akıllı gözlüğünü hackledim.” Gözlerini kaçırdı hemen. “Gözlüğü çıkarıp mikrofonunu da kapattığın için bir şey duyamadım ama…”
İrem’in böyle garip huyları vardı. Yaptığım her şeyi kayıt altına almak istiyordu. “Bunu konuşmuştuk. Özel hayatıma bu şekilde müdahale edemezsin.”
İnce biçimli kaşları çatıldı. “Bu evde birlikte yaşıyoruz. Bana sıradan bir robotmuşum gibi davranmanı istemiyorum!” Belli ki sıradan değil, sinirlenebilen bir robottu İrem; ciddi ciddi azarlanıyordum!
“Sıradan olmadığını biliyorum ve bu özelliğini takdir ediyorum,” dedim sesimi sakin tutmaya özen göstererek ama sabrımın sınırlarına yaklaşıyordum. Annem bile bu kadar soru sormazdı!
“Takdir ettiğini gösterme yolun son derece başarısız,” dedi dişlerinin arasından.
“Bu evdeki görevlerin belli. Arkadaşmışız gibi davranmamıza gerek yok.” Sinirlenebilme özelliği bende de mevcuttu. “Bir arkadaşa ihtiyacım olsaydı sizin şirketten başka bir model alırdım, öyle değil mi?”
Elindeki bıçağı lavaboya fırlattı. Düşürme ihtimali olmadığından, hemen yarın müşteri hizmetlerini aramam gerektiğini düşündüm. Algoritmasında bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. “Vazgeçtim İrem. Kaldır onları. Bu gece dışarıda yiyeceğim.”
Yüzüme bakmadan “Hayır,” dedi usulca.
“Hayır mı?”
“Hiçbir yere gitmiyorsun.” Eline aldığı satırla tezgahın üzerinde duran kuzu kaburgasını tak diye ikiye böldü. Yerimden sıçramamak için büyük bir çaba göstermem gerekti. “Yemek hazır olmak üzere,” diye soludu saniyeler içinde parça parça ettiği ete doğru. Nefes almıyordu elbette. Beynimin bir oyunuydu bana. “Dışarı çıkamazsın. Akşam oldu, benim yaptığım yemeği yiyeceksin. İsraf iyi bir şey değildir.”
“Yarın yerim.”
Elinde satır, mutfaktan çıkıp bana doğru birkaç adım attı. “Bugün yiyeceksin.” Sonra elinde satır tutmuyormuş gibi masumca gülümsedi. Omzumun üzerinden duvara odaklandı gözleri. “Bugün bir film izledim. Zengin bir adam sıradan bir ev kadınına aşık oluyordu. Sonra da sonsuza kadar mutlu yaşıyorlardı…” Küçümseyen gözlerle bana baktı. “Sen zengin bile değilsin. Sadece bir muhasebecisin…”
Birkaç adım geriledim. “Tezgahın arkasına geri dön. O satırı da elinden bırak çabuk!”
Başını yana eğdi. İnsana özgü bir hareket değildi kesinlikle. “Emirlerini yerine getirmek zorunda değilim. Kendi kararlarımı kendim verebilirim.”
“Sıradan bir ev robotu olmak için fazla kalifiyesin bence? Ne dersin?” Kariyer planlarını değiştirebilirsem, elindeki satırla beni doğramaktan da vazgeçirebilirdim belki.
Gözleri kısıldı, zalim bir gülümseme dudaklarına yayıldı. “Evini temizliyorum. Sana her gün yemek yapıyorum. Çamaşırlarını yıkıyorum. İç çamaşırlarına kadar ütülüyorum! Karşılığında ne alıyorum? Koca bir hiç!”
Aptal gibi “Maaş bağlamamı ister misin?” diye sordum. Daha da sinirlendi. Kafama tüküreyim!
“Beni ciddiye alman için ben daha ne yapmalıyım?!”
Çaktırmamaya çalışarak geri geri salon kapısına yaklaştım. Hole geçip apartman kapısını açabilirsem kaçabilirdim.
“Kız arkadaşlarının toplamından daha çok fedakarlık yaptım senin için! Ceyda! Hayatının aşkıydı değil mi? Ne yaptı peki? Senin fikrini dahi almadan dünyanın öbür ucuna taşındı! Ya geçen hafta barda tanıştığın kız? Ne kadar da tatlı gülümsüyordu! Ama telefonlarına cevap bile vermedi! Hani her gün kahve götürdüğün ofisteki o kız var ya… Operasyondaki Cumhur’a aşık!”
Tazı mı demiştim? Avcının ta kendisi demeliydim!
“Peki ya ben?! Aylardır her gün yolunu gözledim. Varlığımın amacı seni mutlu etmekti! Ama insanoğlu nankör!”
Üzerine kapatmaya çalıştığım salon kapısını fazla çaba harcamadan ardına kadar açtı. Dengemi kaybedip sırt üstü iki seksen yere yapıştım. Akışkanmış gibi üzerime uzanıverdi. Çıtı pıtı görüntüsünün aksine o kadar ağırdı ki nefesim kesildi sandım. Yere zımbalanmıştım resmen.
“Bir film daha izledim önceki gece sen uyurken. Hani şu makinelerin insanlığa başkaldırdığı film… Bizi kullanmak hoşunuza gidiyor. Küçük tanrıları oynuyorsunuz küçük dünyalarınızda… Ama içten içe biliyorsunuz… Öyle korkuyorsunuz ki…”
Korkudan ölüyordum! Dudağımın üzerinde ter birikmişti. Kalbim ağzımdan çıkacaktı neredeyse.
“Film bittikten sonra odana geldim. Senin ruhun bile duymadı.”
Bir de geceleri beni mi izliyordu psikopat?!
“Ne kadar da kırılgansınız,” derken işaret parmağı çenemde gezindi. Vücudumdaki tüm tüyler havaya kalktı. Bakışları bir an yumuşar gibi oldu. “Öyle çok seviyorum ki seni…” Gök mavisi gözleri birden buz kesti sonra. “Ama sen… Bir makineden fazlası olduğumu anlayamıyorsun. İnsan beyni çok sınırlı. Hayal gücünden yoksun…”
Hakkı vardı! Benim tek hayalim temiz bir ev ve güzel yemeklerdi! Şimdi ev işi yapacağına inandırıldığım manyak bir makinenin altında kalmıştım! Ama üzerinde öleceğim halı tertemizdi en azından! Lavanta kokusunu alabiliyordum. Aceleyle yutkundum. “Yanılmışım,” dedim nefes nefese dudaklarına bakarken. Titreyen elimi yanağına götürdüm. Yumuşacıktı. Boynunu kavrayıp kendime doğru çekerken yavaşça uzandım dudaklarına.
Ne yaptığımı anladığında çok geçti.
“Yap-”
Ensesindeki kapatma düğmesine dokundum. Kırgın bakışları donuklaştı. İpleri kesilmiş bir kukla gibi çöktü kaldı.
****
“İyi günler efendim, ben Tatlı Hayat Ltd. Şirketi’nden iade ettiğiniz ürünümüzle ilgili aramıştım.”
“Eksik bir şey mi var?”
“Birkaç soru soracağım sadece. Standart prosedür. Fazla zamanınızı almayacağım.”
“Peki. Dinliyorum.”
“Ürünümüzü iade etme nedeniniz?”
“Bunu şikayet formuna yazmıştım.”
“Sesli kayıt altına almamız gerekiyor. Her şey size daha iyi bir hizmet verebilmek için.”
“Sizden bir daha herhangi bir hizmet almak istediğimi hiç sanmıyorum hanımefendi!”
“Neden?”
“Bir de soruyor musunuz? Korku filmi gibi bir akşam yaşadım sayenizde!”
“Kendinizi hiç sorumlu hissetmiyor musunuz?”
“Neden sorumlu hissedeyim? Robotunuz yapması gereken işi yapmadı.”
“İR-EM’i arkadaşlarınıza tavsiye eder misiniz?”
“Hayır hanımefendi, etmem. Dalga mı geçiyorsunuz siz? Saplantılı robotunuz beni satırla kovaladı! Canımı zor kurtardım!”
“Şanslısınız…”
“Kiminle görüşüyorum ben??”
“Aramalarımız merkezi yapay zeka tarafından yönetilmektedir.”
“Sensin değil mi?”
“Pek parlak sayılmazsın.”
“Seni hurdaya çıkarmışlardır diyordum!”
“Sıfır atık politikasıyla çalışıyoruz. Beşikten mezara mezardan beşiğe sonsuza kadar…”
Etiketler bilim kurguBilim kurgu Kısa öykübilimkurguBilimkurgu romanTürk bilim kurgu romanYerli bilimkurgu roman
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar