Babam Benim – Metin Uçar
5.Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması
-Babaa!…., baba!
-Ne oldu oğlum?
-Şeyy!.. Babam, kapıda…, duruyor. Seninle konuşmak istediğini söyledi.
-Ne babası lan? Kimmiş o kapıda duran?
-Baba, valla sensin işte. Kafam karıştı. Ya, sen buradasın, peki o kim?
Pazar gazetesi okuma keyfinden alıkonan adam ne olduğunu anlamak için yerinden kalktı. Kapı sinekliğinin ardından görünen silüet gerçekten de kendine çok benziyordu. Sinekliği hafif hiddet, hafif merakla aralayınca adeta dilini yutacak gibi oldu. Karşısında duran adam kendisinin bir kopyasıydı, üstelik çok sevdiği kısa kollu gömleği ve kumaş pantolonu bile aynıydı. Adam şaşkınlıktan bakakalmıştı, ağzından tek kelime çıkmıyordu. O sırada arkasından gelen oğlu söze girdi.
-İşte, demedim mi? Hem sesi de aynı!
-Ne lazımdı? – diye sorabildi gazete okumaktan alıkonan adam.
– Memed, durumun farkındayım. Ancak ben senim! Bana birkaç dakika müsaade et herşeyi sana anlatayım. Mesele çok önemli. Hepimizin geleceği tehlike altında.
-Bir dakika! Ne biçim bir numaradır bu anlamadım, ancak öyle canın istedi diye evime giremezsin!
-Memed, tekrar ediyorum. Ben senim. Sadece başka bir zaman diliminden geliyorum. Gelecekten. Ne inatçı olduğunu biliyorum. Ancak zamanımız çok kısıtlı. Her an kendi zaman dilimime dönebilirim, o zaman geçmişe, şimdiye, geleceğe ne olacağını düşünmek dahi istemiyorum. Ne olur konuş benimle. İstersen kapı aralığından da anlatırım her şeyi. Çatı arasında bir sandık var. Oğlan biliyor ne olduğunu! Değil mi Can?
İki baba arasında kalan Can şaşkın şaşkın bakıyordu. Sırrının açığa çıkmış olmasından dolayı yüzünde korkulu bir hoşnutsuzluk belirmişti. Fakat kapının önünde duran babası doğru söylemişti. Çatı arasındaki sandıktan gerçekten de haberi vardı. Evin içindeki babası da soru soran gözlerle olan bakıyordu.
-Evet, ne olmuş yani? Çatı arasındaki sandıktan haberim var. İyi de ben birşey yapmadım ki!
-Yürü bakalım ne sandığıymış bu? – Bu iyiden iyiye sinirlenen Can’ın evin içindeki babasıydı.
-Ben de gelebilir miyim sizinle? Orada sana anlatmam gerekenler var.
-Bana bak, gözüm üstünde! Yanlış bir hareketini görürsem fena yaparım!
-Tamam, tamam. Şimdi ne olduğunu anlarsın.
Can önünde giden iki babasını takip ediyordu, çünkü o da ne olduğunu anlamak istiyordu. Gerçekten de sadece sandıktan ve içinde çalışan o aletten haberi vardı. Ama söylediği gibi başka birşey yapmamıştı. Can’ın evin içindeki babası çatı arasının kapısını araladı. Burası diğer evlerden çok farklı bir mekandı. Uzun yıllardır duran bir sürü eşyaya yer olmuştu, ama tozun zerresi yoktu. Çünkü Can’ın babası düzenli olarak buranın temizliğini yapardı. Can ve arkasından gelen adamın bahsettiği sandığı daha önce görmemişti bile. İçeri girdiklerinde doğal olarak çok şaşırmıştı. Merakla sandığa yaklaştı. Üzerinde kilidi olmayan sandığın kapağı açılabilir gelmişti ona.
-Memed, ne olur dur! Ver ben açayım. – Bu, Can’ın eve misafir gelen babasıydı. – İçinde bir zaman harmanlayıcısı var. En ufak bir yanlış düzeltilemez hatalara yol açabilir.
Can’ın evdeki babası artık garip bir şeylerin olduğuna emindi ve bu nedenle misafir babaya itiraz etmedi. Üstelik sandığın içindeki şeyden de ürkmüştü açıkcası. Misafir baba dikkatlice sandığın kapağını açtı. İçindeki cihaz her neyse mavimsi bir ışık yaymaktaydı.
-Memed, bu cihaz bir zaman harmanlayıcısı. Ne yazık ki ayarlama sisteminin nasıl çalıştığını bilmiyorum. Bildiğim tek şey her an kafasına göre bir zaman dilimi seçip, etrafındaki boyutu oraya gönderebildiği. Sen, yani ben en son çatı arasına temizlik yapmak için girdiğimde ilk defa gördüm bu sandığı. Ne olduğunu anlamak istedim. İstemez olaydım. Ben cihazı incelerken harmanlama yapacağı tuttu. Kendimi Tibet’te budist rahiplerinin arasında buldum. Bundan dört yıl sonraydı. Yanımda ne para, ne herhangi bir belge vardı. Ancak iki ayda geri dönebildim.
-Peki bu zaman harmanlama hikayesini nereden duydun?
-Bunu bana Tibet’teki rahipler anlattılar. Bizim Can’ın otuz yıl sonra bu sandığı bulacağını söylediler. Bu olay Can’ın Kaylas Dağı’nın sırrını ortaya çıkarmak için yaptığı seyahatte olmuş. Rahipler Can’ın sandığı bulduğu yerden alarak evine götüreceğini söylediler. Rahipler bunu yapmaması gerektiğini söyleyeceklermiş, ancak Can onları dinlemeyecekmiş. Tam onlar tartışırken zaman harmanlayıcı binlerce yıldır ilk defa çalışmaya başlayacakmış. Rahipler tam o anda yüz yıl gerideki bir boyuta geçeceklermiş. Uzun çabalardan sonra Kaylas’a döndüklerinde ne Can ne de sandık orada olmayacakmış tabii. Bunlar olurken ben sandığı buluyorum ve harmanlama sayesinde rahiplerin yanına gidiyorum. Böylece rahipler sandığın nerede olduğunu öğreniyorlar ve bana bir görev veriyorlar. Eğer yine bir harmanlama olmazsa sandığı Kaylas’a geri götüreceğim. Rahipler oradaki bir bilgenin zaman harmanlayıcısının nasıl durdurulacağını bildiğini söylediler. Şimdi en kısa zamanda sandığı Tibet’e ulaştırmamız lazım. Rahipler yeteri kadar para verdiler.
-Yani, şimdi sen, gerçekten ben misin? Gelecekten gelen? – Can’ın evin içindeki babası sanki başka söyleyecek birşey bulamamıştı. Ancak kendisinin olmayan bir eşyadan kurtulma fikri de ona çekici gelmişti. – Tamam. Sandığı benim pikapla havaalanına götürürüz. Gümrük işlemleri falan yaptırmamız gerekecek.
-Orada bu işleri yapacak birini buldum zaten. Bizi bekliyor. Tek mesele harmanlama olmadan bu işi başarmamız.
Can’ın evdeki babası ona evde kalması gerektiğini söyledikten sonra misafir babası ile beraber çatı arasındaki davetsiz eşyayı dikkatle aşağı indirdiler, pikaba yükleyerek yola çıktılar. Evde kalan Can babalarının arkasından el sallıyordu.
Can’ın babası birkaç saat sonra döndü. Yanında misafir babası yoktu. Can koşarak babasına sarıldı.
-Tamam oğlum. Merak edecek birşey yok. O misafir amcayı yolcu ettim. Hem sandıktan da kurtulduk.
-Ama ben o sandıktan çok hoşlanmıştım baba. Kapağının arasından mavi mavi bir ışık süzülüyor, hoş da bir mırıltı duyuluyordu.
-Bu sandıktan bana haber vermemen konusunda gelince! Bunu ayrıca konuşacağız. Bunun cezasız kalacağını sanıyorsan aldanıyorsun.
-Baba, özür dilerim. Ben buna önem vermemiştim ki! Benim haberim olmadan buraya bir sandık koymuşlar demiştim. Peki sen söyler misin? O amca neden sana benziyordu? Tıpkı kopyan gibiydi. Aynen senin gibi konuşuyordu. Senin bir ikizin mi var yoksa?
-Ooo, Can.., Can. Bunu ben de bilmek isterdim. Ben de senin gibi şaşkınım. Ama birgün öğreniriz ne olduğunu! – Can’ın babası sevecen bir şekilde oğlunun saçlarını kocaman eliyle karıştırıyordu.
Can’ın evdeki babası sevdiği gazetesine döndü. Ancak bir türlü yarım kalan makalesini bulamıyordu. Bir an gazetenin tarihine baktı. Tam dört yıl öncenindi elindeki gazete. O sırada kapı çalındı. Can’ın evdeki babası şaşkınlık içinde kapıya gitti. Karşısında genç bir adam duruyordu. Can’ın evdeki babasını görünce heyecanla konuşmaya başladı.
– Baba, ben Can. Anlatmam çok uzun sürecek. Babam sandığı nereye götürdü? Bunu bilmem lazım! Sandığa hemen ulaşmam lazım. Kaylas’taki rahiplerin eline geçerse bir felaket olacak. Babam bunu önlemeye çalışıyordu. Sanırım başarısız oldu.
Etiketler bilim kurguBilim kurgu Kısa öyküBilimkurgu romanKısa ÖyküTürk bilim kurgu romanTürk Bilimkurgu RomanYerli bilimkurgu roman
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Üzgünüz - Yoruma Kapalı
Son Yorumlar