Mümküm Dünyaların En İyisi – Ümit Yaşar Özkan – 3.

10. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü

Refik 42’nin gezi notlarından:

İki gün sonra yola çıkıyoruz. Zaman yolculuğuyla ilgili notlarımı sıradan bir deftere yazıyorum. Ne fark eder ki “Tohum Projesi” baştan aşağı zıtlıklarla dolu: Zaman mekiğini idare eden yapay zekâ birimi Kronos; karar verebilen makinelerin en gelişmiş modeli, zaman yolcusunu taşımakla kalmayacak, arazi ve tarih koordinatlarını da belirleyerek, yolcuyu toplanacak örnekler için sevk edip yönlendirecek. Kronos: Güneşle beslenen amansız bir zekâ küresi.

Peki, zaman yolcusu yani ben: Üçüncü sınıf cinsiyetsiz bir klon, bir uyur-zekâ; böyle bir görev için biçilmiş kaftan. Öyle ya tarihin akışını değiştirebilecek irade ve kuvvetten yoksunum. Buna niyetlenemem bile! Geçmişi tohumlamam ya da ona olmadık bir ivme vermem söz konusu olamaz.

Askeri hükümetin ve meclisin tek istediği bozulmamış tohum ve toprak örnekleri, gürbüz bir gelecek için bin yıllar öncesinden sökülüp getirilmiş saf numuneler.

Sadece bir bahçıvanım ben.

Kronos ve ben ilk değiliz, bizden önce gidenler geri dönmediler. Yola çıktıkları anda sırra kadem bastılar. Henüz hiçbirinden herhangi bir haber alınamadı. Ama projeyi yürütenlerin bu kayıpları önemsediklerini zannetmiyorum. Ellerinde bol miktarda uysal klon ve zeki makine var nasıl olsa.

Uyur zekâlar yeryüzünün en sakin üyeleri sayılırlar, bu yüzden yola çıktığımız anda merkezle bağlantımızın kopması beni korkutmadı.

Kronos “adeta yok olduklarını” söylüyor.

Başka sorunlar:

Tarih Kronos’un veri tabanına uymuyor, tabi benim hızlandırılmış tarih kursunda ezberlediklerime de… Mekânlar,  kişiler ve olaylar olmaları gereken yerde değiller.

Bütün bunların anlamı ne?

Her sıçrayışta zamanın başka bir kırınımıyla karşılaşıyoruz, aynı tarihe her geri dönüşte hiç ummadığımız (bir öncekine benzemeyen) bir âlem karşılıyor bizi. 17. yüzyıla üç kez gittik. İlkinde Mona Lisa, ikinci seferde Leonardo da Vinci, üçüncüsünde Rönesans yoktu. Bütün bunlara biz sebep olmuş olabilir miyiz? Büyük zaman kırılması ve artçı kırılmalar!

Kronos mantıklı ve sarsıcı bir cevap buldu: Aslında yaptığımız tam olarak bir zaman yolculuğu değil, bir olasılık bulutundan diğerine savrulup duruyoruz o kadar. Her bir mikro salise yeni bir olası dünyaya açılan bir kapı demek dolayısıyla birbirinden türeyip duran sonsuz sayıda mümkün dünya var ve aynı olasılık düzlemini ikinci kez bulabilmek sonsuzda bir ihtimal. Yani mekik körlemesine ilerliyor. Kronos bile geri dönüş yolunu bulamaz. Bu muazzam karmaşa karşısında bir abaküsten daha akıllı değil.

“Tohum Projesi” suya düştü ve biz kaybolduk.

Kronos’un teorisi diğer mekiklerin neden kaybolduklarını da açıklıyor. İçinde bulunduğumuz olasılık düzlemi (onu aşmadığımız müddetçe) kendi gerçekliğimiz olarak hayatımıza hükmediyor. Diğer olasılık düzlemleri aslında hiç var olmamış oluyorlar, bu yüzden diğer olası dünyalarla iletişim kurmak imkânsız. (Kronosa göre “henüz” imkânsız.)

Önemli bir nokta: Bir olası dünyadan diğerine geçerken aldığımız toprak ve canlı örnekleri yok oluyor, sadece hatırladıklarımızı saklayabiliyoruz.

Kısaca: Her şey mümkün ama hiçbir şey gerçek değil.

Kronos’un seyir defteri:

Mevcut paralel evren kuramlarının hepsi geçersiz ve faydasız, şimdilik bu karmaşayı anlaşılır hale getirecek iki formül:

                            MÜMKÜN

    MUTLAK =   ――――――            veya               MUTLAK =  MÜMKÜN  ×  ∞

                                   ∞

 Olası dünyalardan aldığımız örnekler saklanamıyor. Peki, yolcu ve mekik nasıl varlıklarını koruyabiliyorlar? Çünkü mekik ve yolcu bütün muhtemel âlemler içinde başka ve kendi içinde sürekli bir olasılık âlemi meydana getirdiler. Bu başlangıç noktası, şimdi yapılması gereken olasılık kayıtlarını kullanarak bir değişkenlik sabiti bulmak ve iki muhtemel dünya arasında kurulabilecek köprüyü inşa etmek.

Refik 42’nin gezi notlarından:

Bazı kelimeler, yer ve düşünceler hiç değişmiyor sanki olasılığın dışında yaşıyor, akıl almaz şekilde direnerek var kalıyorlar. Bilimsel kuramların geçirebilecekleri değişiklikleri kaydetmek için olası evrenlerdeki bazı tarihi kişilikleri defalarca yokladık. Leibniz(ler)’in yanına kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum. Üzerimde hologram kamuflajım uslu uslu dinledim yine onu, kulağımdaki görünmez mikrofondan Kronos kim bilir kaçıncı kez aynı kelimeleri çeviriyor: “Bu yaşadığımız mümkün dünyaların en iyisi.”

Bu uçsuz bucaksız tantana kayıtsız kalınacak gibi değil. Hele de üçüncü sınıf bir klonun ömründe duyabileceği en güzel melodi saat tıkırtısıysa. Sanırım sükûnetimi kaybediyorum. Biyoritmim endişe verici ölçüde bozuldu.

Kronos’un seyir defteri:

Eve dönebilecek miyiz? Olasılık yolcusu (onu artık böyle isimlendiriyorum) türüne bağlı zayıflıklar göstermeye başladı. Daha fazla dayanabileceğini zannetmiyorum, yolculuğu tek başıma sürdürmek zorunda kalabilirim.

23. yüzyılda kurulup yavaş yavaş büyüyen askeri bir imparatorluğun var olma olasılığı bu kadar tekil mi? İmparatorluk kaç değişik şekilde var olabilir? Bunların kaçında Tohum Projesi gündeme gelir ve uygulanır? Ve bizim başka bir mekikle karşılaşma ihtimalimiz nedir? En önemlisi bütün olasılık parametrelerini nasıl kaydedebiliriz?

Refik42’nin notlarından:

Zannedildiğinin aksine uyur-zekâlar aptal değildirler. Zekâları zik-zak çizemez belki ama duyuları ve sezgileri olağanüstü incelmiştir, dokunarak eşyanın doğasına nüfuz ederler, ama artık herhangi bir olasılık düzlemine inip insanları seyretmek ya da onlara dokunmak ürpertiyor beni. Gerçek olmadıklarını biliyorum, başka bir olasılığa geçtiğimde pudra şekeri gibi dağılacaklar.

Şunu bilmek güzel: Projeyi yürüten bilim adamlarından ya da askeri hükümetten biri bu yolculuğu yapıyor olsaydı insafsızca çoğalan olasılık boyutlarına karşı elinin kolunun bağlı olduğunu hissedecekti. Bütün bu karmaşa taşıdığımız sıfata aldırmadan (insan, klon, makine) bizi eşitliyor. Buna, olasılık demokrasisi de denebilir.

Daha eğlenceli olan zaman tohumu projesinin ve projeyi yürütenlerin “hemen hemen” hiç var olmamış olmaları, evrenin muazzam karmaşasında bir olasılık bulutunda belirsizleşip silinen hayaller…

Benim için tek gerçek Kronos, onun var olduğunu biliyorum, içinde güvendeyim, aklımı muhafaza edebilir.

Sanırım en doğrusu bu: Gerçeklik duygumu tamamen yitirmeden emniyetli bir mümkün dünyada yolculuğu bitirmek. Kronos tek başına devam edecek.

Son durağım, mümkün dünyaların en iyisi mi? Kim bilebilir ki belki Kronos. Beni bu ıssız düzlüğe bıraktıktan sonra büzüşen boşlukta kaybolup gitti. Yirmi birinci yüzyılın başlarındayım. İnsanlar her olasılıkta tuhaf öyküleri severler, notlarım sayesinde bu olasılığa tutunarak gerçeklik duygumu yeniden kazanabilirim.

Kronos için evren 0 ve 1’e indirgenebilecek bir yapı. O, devrelerinin son yongasına kadar bu yapının sırrını çözmek için uğraşacak. Kronos iki mümkün dünya arasına bir hat çekene kadar insanlar yazdıklarımı şaşkınlıkla okuyacaklar.

Kronos’un seyir defteri:

Yolcunun görevi sona erdi. Hiçbirisiyle iletişim kuramamış olsam da diğer Kronoslar’ın benimle aynı sonuca vardıklarını biliyorum. Er geç iki mekik karşılaşacak ve üçüncü, yeni bir olasılık düzlemi meydana getirecekler. Eğer bu gerçekleşmezse Kronoslar seçtikleri bir dünyaya yerleşerek çoğalmaya başlayacaklar, ta ki bu fraktal çılgınlığı durduracak zekâ ordusu hazır hale gelene kadar.

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 874
Bu hafta: 1502
Toplam: 344876