Yalnız Değiliz – Metin Uçar

2.Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Kısa Öykü Yarışması İkincisi

 

Zorlu geçen nöbetten sonra evde istirahat etmeye çalışırken kapım çalındı. Canım sıkılmıştı, ancak yine de kalktım ve kapı deliğinden gelenlere baktım. Resmi kıyafetli birkaç kişi kapıyı açmamı rica ediyordu.
-Adnan bey, acil ilk yardıma ihtiyacımız var. Araba kapıda bekliyor.

Bana gösterdikleri güvenlik kartı ve konuşmalarındaki ses tonu diyaloğu fazla uzatmamın faydasız olduğunu gösteriyordu. İstedikleri gibi hazırlandım ve ilk yardım çantamı aldım. Evin önünde siyah bir minibüs ve binek otomobil bizi bekliyordu. Minibüsün üzerinde güvenlik teşkilatının tanıdık amblemini farkettim. Bana gösterilen yere otururken ilk yardıma ihtiyacı olan kişinin önemli bir devlet adamı olabileceğini düşündüm. Ancak neden beni seçmişlerdi anlayamamıştım. Ben aklımdan bunları geçirirken konvoyumuz hızlı bir şekilde şehrin sokaklarında ilerliyordu. Kısa bir süre sonra şehri geride bırakmıştık. Arabada benimle beraber bulunan görevliler konuşmak konusunda pek de istekli değillerdi. Bu nedenle nereye gittigimiz konusunda bilgi almam mümkün olmamıştı.

Çok geçmeden durduk. Minibüsün kapısı açıldığında az ileride duran helikopterin sesi salonu doldurdu. Yola bundan sonra helikopterle devam edeceğimiz anlaşılıyordu. Burada cok sayıda helikopter vardı. Sanki çok büyük bir operasyon yürütülmekteydi. Bizim helikopter havalandığında aynı yönde uçmakta olan başka bir helikopteri farkettim. İster istemez gözlerim ufuk çizgisine kaydı. Uçtuğumuz yönde yuvarlak şekilli, dev bir cisim bulunuyordu. Bu cismin alt kısmından değisik renklerde dumanlar yükseliyordu. Bu cisim her ne ise, acil iniş yapmış olmalıydı. Bu da birilerinin ilk yardıma ihtiyaci olduğu anlamına geliyordu. O anda aklımı düşünceler sürüsü istila etti.

Bu cisim bir uzay gemisi miydi? Eğer bu bir uzay gemisi ise yaralılar uzaylı olmalılar!? Eğer yaralılar uzaylı ise benim ilk yardım uzmanlığım ne anlam ifade eder ki?

İçimi tarif edemeyeceğim bir korku sarmıştı. Uzayda başka akıllı canlılar olabileceği konusuna fazla kafa yoran biri değildim. Birgün uzaylılarla karşılaşırsak nasıl davranmak gerektiği konusunda en ufak bir düşüncem yoktu. O an tek hissettiğim korkuydu. Kısa bir süre sonra bu korkunun nedeninin uzaylılarla karşılaşmaktan ziyade gereken ilk yardımı yapamayacak olmam ihtimalinden kaynaklandığını anladım. Beni bu işin içine sokan güvenlik teşkilatına karşı kızgınlık duydum. Bu gibi durumlara karşı daha hazırlıklı olmaları gerektiğini düşündüm. Benim yerime bu konuda bilgi sahibi başka bir kişinin olması gerektiğini hissediyordum. Helikopterimiz inişe geçerken tüm bu lüzumsuz düşünceleri bir yana attım. Belki de en hızlı ulaşabildikleri kişi bendim. Kendi kendime bir ilk yardım uzmanı olduğumu hatırlattım. Orada, yardıma ihtiyacı olan birileri vardı. Uzaylı olmaları durumu değiştirmemeliydi.

Helikopterden indikten sonra bizi karşılayan görevlilerle beraber portatif bir çadıra doğru ilerledik. İçeride saha kriz merkezi oluşturulmuştu ve aralarında yüksek rütbeli subayların da olduğu bir grup insan hararetle tartışıyorlardı. Biz içeri girince subaylardan biri yanıma yaklaştı.

-Adnan bey merhaba. Ben yüzbaşı Sinan. Hemen arkamızda gördüğünüz şey bir uzay gemisi. Birkaç saat önce iniş yaptığını biliyoruz. Buna düştü demek daha doğru olur. Gemide ağır hasar var. Biri dışında personelin hepsi hayatını kaybetmiş. Kurtulanın durumu çok ağır. Buraya taşımanın yanlış olacağını düşündük. O yüzden hemen gemiye geçeceğiz. Lütfen beni takip edin.

Soracaklarım vardı, ancak onu takip etmekten başka çıkar yolum kalmamıştı. Portatif çadır uzay gemisinin hemen yakınındaydı. Uzay gemisine yaklaştıkça kriz ekibindekilerin içeri nasıl girdiklerini anlamam mümkün olmuştu. Uzay gemisinin alt kısmı çarpmanın etkisiyle adeta dağılmıştı. Yayılan dumanların kaynağı da burasıydı. Parçalanmış gövdede oluşan açıklıktan geçerek içeri girdik. Uzay gemisinin iç dizaynı nedense bana tanıdık gelmişti. Sanki ultramodern bir tesise girmiştim. Bu, başka dünyalardan gelen bir uzay gemisi ise çok farklı bir dizayna sahip olmalı diye düşünmüştüm ve kendimi alışılmadık şeyler görmeye hazırlamıştım. Hafif eğimli bir koridorda yürümekteydik ve sağımızda solumuzda kayarak açıldığına emin olduğum kapılar bulunmaktaydı. Her geçtiğimiz kapıya dikkatle bakıyordum. O anda yüzbaşının sesiyle irkildim.

-Adnan bey, buraya!

Yüzbaşı kapısı açık bir mekanın önünde durmuştu. İçerisinin yanıp sönen ışıklarla dolu olduğunu görebiliyordum. Hemen yüzbaşının yanına gittim ve içeri girdim. Buranın geminin kontrol dairesi olduğu belliydi. Pilot, koltuğunun hemen yanında, yerde hareketsiz yatmaktaydı. Biz içeri girince başında duran görevliler bana yol açmak için geri çekildiler. O anda kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Uzaydan gelmiş o akıllı canlıyı ilk defa görecektim.

Hemen pilotun yanına yürüdüm, bir yandan da ilk yardım çantamı açmaya başlamıştım. O anda kalbim adeta duracak gibi oldu. Yerde yatan pilot bizim gibi bir insandı. Kalp atışı oldukça zayıflamıştı ve güçlükle nefes alıp veriyordu. Hemen uzmanı olduğum işin gereği ilk müdaheleyi yapmaya başladım. Yaralı, bir insan olduğu icin aklımdaki tüm şüpheler bir anda kaybolmuştu. Neden bunun bir uzay gemisi olduğu söylenmişti bilemiyordum. Gizli bir proje olmalı diye düşündüm. Bir ara gözlerim yüzbaşının bakışları ile karşılaştı. Büyük bir merakla ne yaptığıma bakıyordu. Ben ise işime devam ettim. O anda pilot kendine gelir gibi oldu ve elini koluma doğru uzattı. Kendisine doğru eğilmemi istiyordu. Ben de kulağımı olabildiğince zavallı adama yanaştırdım. Yaralı pilot sözleri bittiğinde son nefesini verdi. Emin olmak için gereken kontrolleri yaptım. Kalp masajı, suni solunum sonuç vermemişti. Ayağa kalktım ve yüzbaşına baktım.
-Yüzbaşım, pilotu kaybettik. Aldığı yaralar çok ciddiydi.
-Adnan bey, size söylediklerini anlayabildiniz mi?

Bu soruyu duyunca kendime geldim. Pilotun konuştuğu dil duyduğum hiçbir dile benzemiyordu. Ancak söylediklerini kelimesi kelimesine anlamıştım. Şaşkınlıktan güçlükle konuşabiliyordum.
-Yüzbaşım, yaralanma sendromu olsa gerek. Söyledikleri öyle saçmaydı ki!
-Söylediklerini anlayabildiniz demek ki!
-Garip bir dilde konuşuyordu. Ama sözleri adeta aklıma yazıldı. Bu gizli bir proje olmasın?
-Bunu bilemem. Biz de sizin gibi şaşkınız. Sadece bu geminin uzaydan geldiğini biliyoruz. Bu konuda başka hiçbir bilgimiz yok. Şimdi bana söylediklerini aynen tekrarlayın.

O anda nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. Yüzbaşının emirvari sözlerine hemen cevap vermekte bir sakınca görmemiştim.
-Şimdi adını tekrarlayamacağım bir gezegenden geldiklerini söyledi. Onlar da bizim gibi insan. İnsanların yaşadığı çok sayıda gezegen varmış. İnsanların sömürgeci bir türün kölesi olduğunu söyledi. Bunlar insanları sömürecekleri gezegenlere yerleştiriyorlar, emirlerindeki aracı kölebaşlarının yardımıyla hedefledikleri gezegenlerin tüm zenginliklerini ele geçiriyorlar. Bir gezegenin sömürüsü tamamlanınca ihtiyaç duydukları kadar insanı yanlarında götürüyorlar, kalanları ise kendi kaderleri ile başbaşa bırakıyorlar. Bu türe karşı bir isyan başlattıklarını ve galaksideki tüm gezegenlerde yaşayan insanları bu isyana katılmak üzere örgütlemek için seyahat ettiğini söyledi. Bu köleci tür, Dünya’ya daha önce gelmiş ve tekrar gelmeyi planlamaktaymış!

Eğer pilotun dedikleri doğru ise tüm insanlık tarihinin taşları bir anda yerli yerine oturuyordu. Yaşanan anlamsız savaşların o gizli efendilere hizmet ettiği açıktı. Nedense bu düşüncemin doğru olduğuna emindim.
Son

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Üzgünüz - Yoruma Kapalı

"Once upon a time in the future: 2121" (Aka: Bir Zamanlar Gelecek: 2121)

Sıcak Kafa / Afşin Kum

HİLE – Bölüm – 1

KUTU – Bölüm – 1

Voidrunner

Kategoriler

Ziyaretçiler

Bugün: 270
Bu hafta: 861
Toplam: 282850